örümceğin zombi günlüğü

entry12 galeri
    5.
  1. Bölüm 2:
    Naz'ın telefonu çalmaya başladı. Yukarı kata çıkacakken gelen arama ekipte heyecan yaratmıştı. "Alo, baba babaaa. Iyiyim ben, arkadaşlarımla kolejin incek kampüsüne yerleştik. Aloo, alooo baba annem nasıl nerdesiniz?" dedi ve telefondan patlama sesleri gelmeye başladı. Ceren, "dur! Kapama telefonu, hoparlöre al" dedi. Patlama sesleriyle beraber jet uçakların sesleri de geliyordu. "Allahım nolur, allah'ım babama bir şey olmasın" diyip hıçkırmaya başladı. Naz'a sıkıca sarıldım, bir süre sonra; "tamam, geçecek hepsi geçecek bunların. Kaldır şimdi kafanı. Güçlü olman, güçlü olmamız gerekiyor." Diyip yanaklarını iki elimin arasına alarak göz yaşlarını sildim ve tekrar sarıldı bana. Eşyalarımızı alıp, yukarı kata çıkmaya başladık. Odaya geldiğimizde ceren; "benle naz bu kanepede, senle burak ise şurdakinde yatın" yalnız dedikleri fiziksel olarak pek mümkün gözükmüyordu. " ceren bak, daha bugün tanıştığın adamın yanında yatmak istememeni anlıyorum ama iki erkek sığamayız oraya. Zaten kanepeler tek kişilik normalde" diye karşılık verdim. Ceren'in kafası karışmış olacakki; "iyi öyleyse ben yerde yatıyorum" dedi. Naz'da; "örümcek sen benle yatarmısın? Sen de babamı görüyorum" dedi. Grup halinden memnun görünüyordu ve herkes istediği şekilde uyudu o akşam.

    Sabah antrenmanlarına alışık olduğum için 5:30 sularında uyandım. Herkes sanki evindeymiş gibi uyuyordu. Elimi yüzümü yıkadıktan son üst kattaki tepe odaya yöneldim. Biraz çevreyi izleyecek, tehlike var mı yok mu diye emin olmak istiyordum. Yaklaşık 4 km uzaklıktaki askeri üs dikkatimi çekti. Nasıl olurda burayı unuttum diye sordum kendine. Bir gözüm sürekli karpuz şeklindeki üsteydi. Iki devriye helikopterinin havalandığı gördüm. Biri bizim bulunduğumuz yere diğeri ise zıt istikamete doğru ilerlemeye başladı. Bizim çocukları uyandırmaya gittim, dürterek; "acele edin askerler geliyor, o dünkü bombaları atan askerler!", "telefonlarınızı verin bana çabuk hadi hadi". "Yarım saat bekleyin beni, eğer gelmezsem askeriyeyi takip edin. Helikopterler kaybolduktan sonra terk edin burayı ve polatlıya kaçın" diye bağırdım. Telefonların sinyalini fark ettikleri için bu bölgede insan arayışına geçtiklerini düşünüyordum. Tellerden atlayarak ormana girdim. Telefonlardan birini ormanın bitişine gömdüm, diğerlerinide köy istikametinde yolun çeşitli bölgelerine bıraktım. Tam bizim bulunduğumuz yerin zıt istikametine. 12 dakiksm kaldı geriye. Duvarlardan tırmanıp arabanın yanına geldim, yarım saat dolduğu için onlarda binadan çıkmışlar gitmeye hazırlanıyorlardı. Naz; " geldiğine göre birkaç gün daha kalıyoruz demektir" dedi sırıtarak. "Burda kalmamız hata. Daha fazla kalamayız" diyip binanın içindeki postal izlerini gösterdim. "Burdan sinyal aldılar, buraya bu adamlar her türlü tekrar gelecekler." "Yaşamak için devam edeceğiz" dedim. Burak'ın kafası karıştı, "abi başbakan'ın açıklamalarını hatırla. Hepimizi tahliye edeceklerdi, sığınaklara alacaktı vatandaşları." Naz ve ceren de onun dediklerini onaylıyorlar gibi bakıyorlardı. Çocuğu tek elimle duvara sabitledim "artık devlet mevlet yok! Devlet dediğin yaş kuru demeden insanların üstüne bomba yağdıran bir kurum. Sence tahliye için bu kadar postal izi fazla değil mi, ha?" Dedikten sonra çocuğu ittirip arabaya doğru ilerledim. Kızlarda peşi sıra arabaya bindiler. En sonunda burak'ta arabaya bindi ve gölbaşı'na doğru seyahate başladık. Şehirden epey uzak sayılır mesafelerdeydik. Zombilerin şehirden buraya kadar gelmeleri günler sürer diye düşünüyordum çünkü şehirdeki "taze et" kaynakları henüz tükenmemişti. Arabayla ikinci çiftliğe yakınlaştıkça lambaları kapattım. Arkadaşlar burda iniyoruz. Çiftliği gözetlememiz gerekiyor, belki silahları vardır dedim. Çömelmiş halde eve kadar geldik. Bazı pencerelerde perde yoktu içeriye bakıyorduk. Evin içinden av tüfeği patlaması sesi geliyordu. Pencereyi kırmak için montumu sağ elime sardım ve cama sağ tarafa geçip iki kere tüm gücümle vurdum, cam tuzla buz oldu. Evin içinden gelen üç farklı kişiye ait çığlık ve tüfek sesleri devam ediyordu. Direk atladım pencereden içeri, ekipte sırayla geldiler. Sesler üst kattan geliyordu sol elime bıçağı sağ elime silahı aldım ve koşmaya başladım üst kata doğru. Yaşlı adamı sıkıştıran üç erkek zombi vardı. Adeleleri belirgin, çiftçi kıyafeti vardı üzerlerinde. Adamın eli titriyor, kafalarından vuramıyordu, gövdelerine sıkılan mermiler sadece yavaşlatıyordu. "Amca dur ateş etme kurtarıcaz seni dur!" Bağırdıktan sonra, Bıçağımı ortadakinin kafasına sapladım ve yere yığıldı beden. Burakta diğerini yere serdi. Kızlar ise üçüncüyü halledememişlerdi. Çelme takıp yere düşürdükten botumla kafasını ezdim.

    Amca;" oğlum allah sizden razı olsun. Gelmeseniz ne yapardım ben?" Şeklinde ağlamaklı bir haldeydi. "Amca bunlar nerden geldi evine? Şehir çok uzak. Hastalık buralara da mı geldi?". "Yok oğlum, bunlar benim özoğullarım."askerler geldiğinde beni dama kutunun içine sakladılar, birgün boyunca sesimi çıkaramadım. Oğullarımı duvara dizip kurşunladılar. Demin silahımı aldım ve bu işi bitirmeye karar verdim ama yaşlılık malum el tutmuyor. Siz gelmeseniz ne yapardım ben?" "Gelin evladım, bi çorbamı için istediğiniz kadar kalın." Diye teklif yaptı. Memnuniyetle kabul ettik. Camların arkasına tahta ile barikat yapıp kapıyı sağlamlaştırdık. Amcanın dediğine göre istilanın ilk günü nato üniforması içindeki askerler ilçede temizlik yapmışlar. Kadınları ve çocukları zorla alıp erkekleri katletmişler. Katlettikleri erkekleri de evlere kilitliyorlarmış. Amcanın adını öğrendim, muhsin 65 senedir bu evde yaşıyormuş. Eşini 20 sene kadar önce kaybetmiş. Burak; "muhsin amca akrabaların var mı?" "Bir tek karşı çiftlikte kardeşim var. Tabii hala hayattaysa." Diye karşılık verdi.

    Ertesi gün arkadaşlarla konuşup muhsin amca'nın kardeşinin evine gitmeye karar verdik.
    3 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük