Gözünün önünde bir parıltı vardı. Işık huzmesiyle beraber 15 yıl önce kaybettiği annesinin sülieti belirmişti. Kendisine "zal, pes edemezsin, hemen kalk" diyordu. Zall bir anda yatağından doğruldu. Karşısında ev sahibi kadını gördü. Elinde tepsi ile duruyordu. En çok sevdiği çorba olan yayla çorbası vardı. Bu kadında ayrı bir samimiyet vardı ama ne olduğunu çıkartamıyordu. Kadın aç olduğunu ve çorbayı içmesi gerektiğini söylüyordu. Zall sırtını duvara verip az önce kendisine seslenip, seslenmediğini sordu. Kadının cevabı ise çorbayı içmesi için çağırdı oldu. Zall kendisine "zal, pes edemezsin, hemen kalk" şeklinde çağırıldığını duyduğunu ve ne duyduğunu iyi biliyordu. Rüya ile karışık da olsa birinin kendisine zall dediğinden emindi. Oysa bu evdeki kimse ismini bilmiyordu. Acaba rüya mıydı diye tekrar düşündü, hayır değildi. Neyse bu konuyu daha fazla uzatmamak adına çorbasını yudumlamaya devam etti.
O gün zaten akşam güneşine ancak uyanmıştı. Uykuya dalalı 20 saati geçmişti ve yeni uyanmıştı. Bir gün daha burada kalıp, yarın akşam yola çıkacaktı. Çorbası bitince ayağa kalktı ve aklında durum değerlendirmesi yapmaya başladı. Sırp mafyasına haberi uçuran kimdi? salca mı kukla mı? biliyordu ki kimliği başka kimsede yoktu. Yarın ilk olarak kukla'yı yakalayıp konuşturacaktı. Eğer kukla'dan bir şey çıkmazsa yarbay salca'yı indirmek için türkiye'ye gidecekti. Sorun kukla'ysa hala operasyo kurtarılabilirdi. Kukla'nın bildikleri sadece kendisinin bir ajan olduğuyla sınırlıydı. Ve hala sırp mafyasının tepesindeki isim olan haseki here sultan'a yapacağı operasyondan haberleri yok demekti. Eğer sorun salca ise tüm operasyon iptaldi. Derhal mit'e gidip rapor verip, saha görevinden de azli kaçınılmazdı. Bu düşüncelerle sabah saat 6'ya kadar uyuyamadı. Sonrasında ev sahibi kadının sabah kahvaltısı olarak getirdiği şeyleri yiyip, uykuya daldı...
15 Yıl önce...
Küçük zall gözlerini açtığında beyaz çarşafların arasında yatakta uzanmış vaziyetteydi. Kafasını sola çevirince, peşindeki takım elbiseli adamla göz göze geldi. Kalkmayı ve kaçmayı düşünmüştü ki kapının dışından serkan inci'nin sesini duydu.
Biraz sonra kapı açıldı, serkan içeri girdi. Yatağın yanındaki memur odadan dışarı çıktı. Zall, serkan dayısıyla baş başaydı. Ağlamamak için zor tutuyordu kendisini. Serkan dayısı zall'ı kaldırıp, boynundan sarılmasını sağladı. Zall ağlıyordu, serkan ise başını okşuyordu. Ayrıldılar. Serkan söze girdi...
Burasının mit'e ait olduğunu ve kendisinin de mit'teki üst düzey bi görevli olduğunu söyledi. Yine anne ve babasının da kendileri için çalıştığını, bir iş üstünde çalışırken saldırıya uğradıklarını söyledi. Anne ve babasını kurtaramadıkları için çok üzgün olduğunu ve zall'a da annesiyle babasının izinde gitme şansı olduğunu söyledi.
Zall henüz 10 yaşındaydı, böyle konulardan pek anlamasa da anne ve babasının cinayete kurban gittiğini çözecek kadar vardı. Sadece çözmek değil, onları öldüren kişiden intikam da alması gerektiğini düşünüyordu. Serkan'a kendisini yetiştirtmesini söyledi. Serkan da zaten öyle olacağını söyledi.
Serkan zall'ı elinden tutup odadan dışarı çıkarttı. Burası bir hastaneye benziyordu. Koridorlardan ilerledikçe takım elbiseli kişilerle karşılaşıyorlardı. Serkan'la bir düzine labirent benzeri koridorlardan geçtikten sonra bodrum katta siyah bir kapının önünde durdular. Kapı birazdan açıldı. Kısa boylu, ne zayıf, ne de şişman, hafif baby face biriydi kapıyı açan.
ilk olarak serkan söze girdi.
+Bu delikanlı ajan 13 ve ajan 14'ün çocuğu zall.
-Demek dünden beridir yakalayamadığımız küçük dev adam bu.
+Salca, bu çocuğu sana emanet ediyorum. Kendisine bildiğin her şeyi öğretmelisin.
-O iş benim işim inci. Gerçi 24 saattir yakalayamadığımıza göre eğitilecek yanı da kalmamış demektir...
Bu diyalogdan sonra odayı gülüşmeler kapladı. Zall iki gündür ilk defa umutla bakmaya başlamıştı. Gözlerinin içi artık gülmeye başlamıştı...