ulu zallı roman

entry4 galeri
    3.
  1. Günümüz...

    Gözleri kapalıydı, vücudunda yanmalar vardı, nefesini tutuyordu. Yaptığı apneler sayesinde suyun altında en az 4 dakika durabilirdi. Gözlerini açtı. Sağından ve solundan geçen mermi çekirdeklerini görebiliyordu. ileriye doğru akıntı yönünde yüzmeye başladı. Suyun yüzeyine çıkarsa ıskalanmayacağını biliyordu. Üç dört dakika kadar suyun altında akıntı boyunca yüzdükten sonra kendini bir kayalığın arkasında yüzeye çıkardı. Bu ırmak boyunca 5 km gidince adriyatik denizine ulaşacağını biliyordu.

    Deşifre olmuştu. Bu bilgiye nasıl ulaşırlar diye düşünmeye başladı. Buradaki kimliğini bilen sadece iki kişi vardı. Bir eğitim subayı salca ve iki ateşelikteki bürokrat olan kukla. Hain hangisiydi? kafadındaki bu sorular karşısında çıldırmamak için kendini zor tutuyordu. Oysa ki görev neredeyse başarıya ulaşmıştı. 24 saat yeterli olacaktı. Büyük mafyayı neredeyse yakalamıştı. Bu kadar yaklaşmışken şimdi geri adım atmak içine sığmıyordu.

    Baldırında yanma hissetti bunları düşünürken, az önce vurulmuştu. Kan kaybından ölmemek ya da şuurunu kaybetmemek için müdahale etmes gerektiğini düşündü. Boynundaki kravatı ve cebindeki mendili çıkartıp tampon uyguladı.

    Irmaktan çıkıp yürümeye başladı. Nehir boyunca ilerleyip, güvenli eve ulaşmalıydı. Oraya varınca yeni bir plan yapıp, ona göre hareket edecekti. Orman boyunca izlerini kaybederek ilk olarak kuzey batı yönünde, sonrasında güney batı yönünde 2 saat kadar yürüdü. Güvenli eve ulaşmıştı hava kararırken. Peşindekileri atlattığından da emindi. Kapıyı çaldı, boynundaki üç yıldızlı osmanlı tuğrasını çıkardı ve ev sahibine verdi. Ev sahibi nereden geldiğini sorunca ise ergenekon'dan geldiğini ve otağa girmek istediğini söyledi. Bunlar şifreyfi ve eve kabul edildi. Ev sahibi kadın etrafı şöyle bi kolaçan ettikten sonra onu eve aldı.

    165 Boylarında, gözlüklü, hafif tombul suratlı, beyaz yüzlü, mavi gözlü bir kadındı. Zall vurulduğunu gösterip ilk yardım istedi. Kadın kocasına çağırıp, kurşunu çıkarmaları için hazırlığa başlamalarını istedi. Bu kadında tanıdık bir şeyler vardı ama zall ne olduğunu çıkartamıyordu.

    Az sonra temiz bez, neşter ve operasyon için tıbbi malzemelerle beraber adam gelmişti. Zall'a yatağa doğru yüzü koyun uzanmasını istedi kadın. Zall söyleneni yaptı. Kadın pantalonu kalça hizasının bir karış altından kesti ve o bacağı çıkartıp attı. Çocukluğunda çatıdan atlarken oluşmuş olan derin kesiğin izi hala duruyordu. Kadın önce bu kesiğe bakıp kaldı, sonra işine döndü. Kurşun yarasını neşterle biraz genişlettikten sonra işleme devam etti. Local ya da anestezi uygulamamıştı, prosedür böyleydi. Saha ajanlarından birine operasyon için bile narkoz ve benzeri ilaçlar vermek yasaktı.

    Zall'ın canı yansa da bununla baş ağrıtacak zamanı yoktu. Birazdan operasyon bitmişti. Kurşun çıkartılmış ve kadın son dikişlerini atıyordu. Şanslıydı ki kurşun kemik, damar ve ya sinire rast gelmemişti. Kaslara saplanıp kalmıştı. Zall bir iki gün dinlenip, daha sonrasında ne yapacağına karar verecekti.

    Ev sahibi kadın biraz uyumasını ve kendini toparlamasını önermişti, haklıydı da. 72 Saattir hiç uyumamıştı. Zall'da söyleneni yaptı. Kendisine gösterilen odaya geçip uykuya daldı...

    15 Yıl önce...

    Küçük zall ana caddeye geçtikten sonra halkın arasına karıştı. Annesi ve babası bu yaşta ona çok şey öğretmişti. Nasıl saklanacağını, nasıl kaçacağını ve nasıl görünmez olacağını. Cadde boyunca yarım saat kadar ilerledi, sonrasında bir metro istasyonu gördü. Yarına kadar burada saklanıp, yarın da ailesinin cenaze merasimine katılacaktı. Daha sonrasında ise oradan yakalanmadan kaçıp, serkan inci dayısının yanına sığınacaktı. Bu serkan inci uzun saçlı, tombul, kumral, top sakallı, kısa ve tıknaz biriydi. Annesinin lise arkadaşıymış kendisine söylediklerine göre. Aslında kan bağı olmamasına rağmen, ona dayı diyordu. Annesi öğretmişti.

    Gece metro girişinde bir köşeye yerleşti, başını ayaklarının arasına alıp öylece sabahın olmasını bekledi. Bi kaç tinerci çocuk gelse de kendisine sataşmadılar. Soğuk olmasına rağmen sabaha kadar dayanmıştı. Sabah ilk iş ailesinin defnedileceği mezarlığa gitmek oldu. Mezarlığa arka kapıdan girdi yakalanma riskine karşın. Oldukça kalabalıktı. Daha önceden hiç görmediği insanlar defin işleminde oradaydı. Şöyle bi etrafı kolaçan etti, dünkü peşinde koşan insanlar da oradaydı. Siyah takım elbise, beyaz gömlek, siyah kravat ve siyah italyan ayakkabılar. Daha fazla yaklaşırsa yakalanacağını bildiği için uzaktan seyretmeye devam etti.

    Artık dualar okunuyordu, defin işlemleri son bulmuştu. Kendinden geçmiş biçimde inilti şeklinde ağlıyordu ki bi sesle irkildi; "işte orada!"
    Farkedilmişti, kafasını kaldırıp tanıdık var mı diye baktı. Serkan dayı'sı da oradaydı. Ona ulaşmalıydı ama imkansız. Dayısının arabasını mezarlık girişinde gördü lakin ulaşması bu kalabalığın içinde imkansızdı.
    Planını yapmıştı. Arabaya tersi istikamette koşacak, ilerde peşindekileri ekecek ve geri arabanın oraya gelecekti. En son arayacakları yer de arabanın orası olacaktı. Gayet mantıklı geldi. Koşmaya başladı, peşindekiler de beraberinde...

    15 Dakika kadar gittikten sonra bir daire çizercesine geri arabanın oraya geldi. Peşinde kimse kalmamıştı. Serkan dayısı son taziyeleri alıp arabanın kapısını açınca, kendisi de arka sağ kapıdan giriş yaptı. Kimse farketmemişti bile. Koltuğun arasına sıkışıp, üstüne koktukta bulunan gazetelerden çekti. Birazdan dayısa telefon geldi. Biriyle konuşuyordu ve henüz yakalanmadığını söylüyordu. Bir taraftan da tamam efendim deyip, en kısa zamanda bulacaklarını söylüyordu. Bunları anlamlaştıramayacak kadar bitkindi. Koltuğun arasında sızıp kaltı az sonra zaten.
    1 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük