... 'deniz ne kadar dalgalı değil mi' dedi. arkamda duruyor olması zaten yeterince tırsıtırken, bir de böyle üçüncü sınıf polisiye roman karakteri gibi konuşması büsbütün ürpertmişti beni. 'ehe ehe, dalgalı deniz; denizin dalgası' filan gibi skindirik esprilerle ortamı yumuşatmaya çalıştım. 'en çok da bu yönüne kıl oluyorum biliyor musun' dedi ve devam etti: 'işte bu geyikçi tavrına! her akşam sözlüğü açtığımda seni öldürmeyi planladım. sırf bu yüzden! bu keskin bursa bıçağımla o pis kafanı vücudundan ayıracağım günün hayaliyle yaşadım..'
daha da devam ediyordu fakat ben gerisini duyamadım. nitekim tövbe etmem, allah'tan af dilemem gerekiyordu. küçükken komşunun kümesinden çaldığım yumurtalarla başladığım tövbe sürecimin ortalarındaydım ki, 'sen beni dinlemiyon mu lan' diye bağırdı. bu durumda nasıl dinleyebilirim ki? hemen yalvarmaya başladım. bokunu yiyem abi dedim, taşşağını kemirem abi dedim. o anda bi duraksadı bu:
- ulan, insansın sen!
+ nasıl yani?
- basbaya insansın.. dudakların var köfte gibi.
niyeti iyice bozmuş şerefsiz. önce tecavüz edip sonra öldürecek! son bir cesaretle kaçmaya yeltendim, başaramadım...