bir şiirden uzun mu sürerdi aşk

entry2 galeri
    1.
  1. Tekrarlıyordu kendi kendine, her sabah uyanır uyanmaz. “Seni seviyorum demek, ölüyorum demektir.” Düşünüyordu bir yandan, âşık olduğu adamın öldüğü seni seviyorumlarını. O ölümü düşündükçe kadının nefes alışverişi de seyrekleşiyordu, ta ki kendisi dahi unutuncaya dek en son nefes aldığı anı. Unuttuğu birçok gerekli şey vardı, unutması gereken bir sürü unutmadığı şey adedince. Çiftlerin gizemine inanırdı kadın. Aşkın yanına ölümü koyduğu gibi her unutulmazın yanına unuttuğu bir şeyi bırakırdı. Hiçbir şey başkasının yerine konamazdı, belki istenirse yanına koyulurdu bunu biliyordu.

    Kalktı usulca doğruldu yatağından. Odanın boyaları ne kadar eskimişti, ne kadar eflatunlaşmıştı, mordu oysa boyadıklarında. Dökülmüştü yer yer sıvaları çıplak kalan duvarların. Yatağın kenarındaki komodine takıldı gözleri, perdesiz pencereden güneş vuruyordu saçlarına. Komodinin geceleri kapkara olan rengi güneş ışığıyla parlak laciverde dönüşürken, kadına geçmişini hatırlatıyordu; içindeki karanlıkları şiirlerle laciverde boyadığı vakitleri.

    Usulca kalktı ayağa. Ayağa usulca kalktı ve çıktı odadan. Boş evin sessizliği kulaklarını tırmalıyordu. Ne zaman duyacaktı adamın şiirlerini tekrar? Adam geç kalmıştı. Laciverd yağmurlar yağıyordu sokaklara. “Asfaltlar sarı olamaz mıydı Tanrım?” dedi fısıltıyla. “Biraz daha renk katamaz mısın beton sokaklara?”. Oysa Tanrı boyaları vermişti insanlara, renklerle beraber. Unutuyordu kadın, unutmaması gereken çok şey gibi, doğarken bildiği, yaşarken unuttuğu, hatırlamayı denemediği o şey gibi bunu da bırakıyordu unutmak uçurumuna.

    Bir sigara daha aldı mutfaktaki masanın üzerinden, kaçıncı olmuştu bu? Ne zamandır bu camın önündeydi ve neden vardı bu boş bardak elinde? Düşünürken o adamı mutfağa ulaştığını, karıştırdığı çekmeceleri, ilaçlarını yutmak için bardağa doldurduğu suyu, yaktığı üç sigarayı fark bile etmemişti. Bedeni ezbere yapıyordu hepsini. Camdan ıslak sokakları izledi, koca bir nefes alırken sigarasından. Yağmur dinmişti ve karanlıktı sokaklar, sis çökmüştü yine şehre, bu şehri sevmiyordu. Neden sisler kırmızı değildi? Yalnızlığın tuzlu tadını hissetti, ilk başlarda ne çok yanmıştı canı ve sonraları ne çok alışmıştı varlığına dilindeki bu tadın. Terk edecek kimsesi olmaması özgürlüğüydü. Çok uzun zamandır buradaydı, hatırlamadığı kadar uzun, bunu okuldan dönen çocuklardan anladı. Oysa, daha az önce çalmamış mıydı ilk ders zili? Adamın ellerini düşlüyordu ağaç yapraklarına bakarken, adam yağmur sonrası gibi toprak kokardı.

    Kadın salona gitti yavaş adımlarla, gramofonu açtı. Zira o plağı çalacaktı; adamın çok sevdiği. Kadın onu çok sevmişti. Bilirsiniz birini severken onun sevdiği her şeyi de onunla seversiniz. Duvarlara yazdıkları şiirlere dokunmak için duvara yönelmişken ayağının altında bir şey olduğunu hissetti. Adamın hediye ettiği tokaydı, kadın yerden tokayı aldı ve dağılmış uzun saçlarını gevşekçe bağladı. Şiirlere dokunurken geceliğinin ne kadar da sarardığını düşündü, bir ölünün yüzü gibi, oysa sevgilisiyle dizeleri duvarlara kazırken ne kadar beyazdı. Şiirleri oldum olası severdi, adamsa şairdi.



    Bir şiirden uzun mu sürerdi aşk? Doğduğundan beri aynı dizedeydi adam;



    “şehre laciverd bir ceket gibi yakışsın yağmur”

    http://tipsychannel.com/ceket-bolum-1/
    2 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük