kendine acımak

entry16 galeri
    6.
  1. kişinin kendine en çok zarar vermesini sağlayan yanılgılardan biri. tabii ki bununla birlikte bu his, kişinin zayıf karakterli olduğunu ya da aşırı duygusal olduğunu yahut başarısız olduğunu göstermez.

    bu hisse kapılan kişiler kendi donelerini kendileri oluşturur. ve aslında sabit olmayan kanıları kullanır. misal verecek olursak, herhangi bir ortamda peçeteye burnunu hınkıramayanlarımız var. -evet efendim ben de dahil- bunu yapacak olursa sanki iğrenilecek biri olduğunu düşünecekler hissine kapılıyor. oysa bunun insanı bir hareket olduğunu unutuyor. unutuyoruz. çok karşılaşmışımdır, gayet titiz, yakışıklı/güzel insanlar konuşma esnasında yüzünüze bakarak kafasını hafifçe eğip hınkırır sonra da gayet temiz şekilde peçeteyi katlayıp atar ve hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam eder. siz o kişi hakkında zeynep iğrenç biri ya da tarık ne pis insan diye düşünmezsiniz oysa. ama yine de sanki siz yapsanız onlar diyecekmiş gibi hissedersiniz. bu sadece bir örnekti tabii. çok daha farklı şekillerde dışavuranlar da var.

    kendine dışarıdan bakarken yanlı bakma dediğimiz şey var. yani bir arkadaş grubuyla birlikte herhangi bir oyun oynuyoruz, tam oyunun ortasında şöyle bir durup kendimize üstten bakıyoruz, ve diyoruz ki; '' yau millet gayet karizmatik, ne biliyim yaptığı şeyi kendine yakıştırıyor ve cidden de başarılılar bu oyunda. bense aptal saptal hareketler yaparak sadece çırpınıyorum. resmen bir eziğim. '' işte burda yanılgıya düştük bile. ve bu karadelik bizi içine alacak. hayır siz de herkes gibi grubun içinde oynayan biri olarak göründünüz. dışarıdan bakan biri ya da arkadaş grubunuzdaki hiç kimse böyle düşünmedi. kaldı ki başarılı olmak ya da olmamak sizi genel olarak değersiz biri kılmaz. tabii bunların en tepesinde yine kendini küçümseme var. değersizlik hissi. aileyle alakalı demiycem. çünkü değil. kişinin kendisiyle alakalı bu. toplumun ne düşüneceğini fazla önemsemekten kaynaklı diyebilirim hatta.

    yine bu kişilerde en basitinden söylüyorum 3 kişilik arkadaş grubuyla sokakta yürürken arkada kalmak gibi bir sendromu da vardır. tabii herkes 3 kişi yürürken ortada olmak mhabbetin odak noktasında olmak ister. ancak bu kişilerde arkada kalındığı ya da bikaç dakika sohbetten uzaklaştıklarında daha da dışlanma durumu söz konusudur. halbuki gayet normal şekilde konuşabileceğiniz an geldiğinde söze karışmalısınız. ancak bu aşamada bu his kapladı mı işiniz bitti demektir. dışarıdan bakan hiç kimse ne olduğunu anlamadığı halde siz kendi kendinizi yargılayıp kalemi kırmış halinize acıyorsunuzdur. '' ben sohbete bile katılamıyorum'', ''pek özel biri değilim'', '' olmasam da olur gibi'' vs gibi bir çok ana tema içeren alt metinler geçer aklınızdan. ve dışlanmış gibi davranırsınız. ve bu dışarıdan birinin yardımıyla kırılacak bir şey değildir.

    çünkü siz sokakta içinizden ''ben bir katilim'' diyerek yürürseniz kimse içinizi okuyup ya da hareketlerinizden anlayıp ''canım kardeşim, sen katil falan değilsin bu kanıya nerden vardın sen bir masumsun'' demez. siz kendinize karakter biçerseniz, bunu da kimseye söylemezseniz o olduğunuza inanırsınız. bu durumları değerlendirmek gibi bir şey.

    kısacık bişi anlatayım size, reklamcılık dersinde anlatılır aslında bu ama konuyla bağlantı yapıcam;

    bir ayakkabı firması elemanı afrika'ya gider, orada biraz gezer ve firmasına şöyle bir raporda bulunur; ''efendim, burada kimse ayakkabı giymiyor, sanıyorum ki burası bizim için pek de iyi bir pazar sayılmaz. yatırım olumsuz görünüyor''

    şirket yatırım yapmaz.

    başka bir ayakkabı firması elemanı aynı şekilde pazar araştırması için afrika'ya gider, herkesin çıplak ayakla gezdiğini görür ve firmasına şöyle bir raporda bulunur; ''efendim, burada kimsenin ayağında ayakkabı yok, burada büyük bir pazar var. sanıyorum ki buraya ilk biz ürünlerimizi getirirsek büyük oranda kara geçeceğiz''

    şirket yatırım yapar ve kazanır.

    neyse hikaye üzerinde durmadan size ne anlatmak istediğimi söyleyeyim, iki uç karakteri ele alalım ki durum daha iyi farkedilsin.

    diyelim bir erkek var ve kendi ortamında yeterince popüler. özgüveni gayet yerinde ve böylesi insanı hapeseden kuruntular yerine daha pozitif düşünceye sahip biri, okulun önünde bağır çağır sevgilisiyle kavga eder ve kavga sonunda tokat yer. kavga sonunda aklından geçenler sevgilisine kızgınlığıyla ilgili şeylerdir. ve etrafın tepkisi üzerine düşündükleri ise ''neyse namımız yürür sevgilimizle kavga ettik ne var ki bunda belki bu vesileyle bikaç kişiyle konuşup yeni insanlarla tanışabilirim'' 'dir.

    oysa buna karşılık kendine acıma ve kendini değersiz hissetme duygularını kronik şekilde yaşamaya başlamış olan kurbanımız, kavga edip tokat yedikten sonra tek aklından geçen ''rezil oldum'', ''al işte insanlar diycek ki bi sevgilisi vardı o bile tokatı bastı gitti, kimin yüzüne nasıl bakıcam şimdi'' gibi tamamıyla safsatayla dolu düşüncelerdir. kaldı ki kavga sırasında sesler yükseldiğinde anında tartışmayı sonlandırmak isteyip hayatını yaşayamamak da ayrıca cabasıdır. bu toplum içinde telefonla konuşamamak gibi bişe aslında. yani sizin evinizdeki klozet takımı duşakabinden sızan su nedeniyle ıslanmış diyelim, bunu arkadaşınızla ya da eşinizle telefonda konuşurken utanırsınız, yanınızda biri duyacak diye. halbuki bunda utanacak hiçbir şey yok.

    velhasıl kelam kardeşlerim, siz ne gibi davranırsanız o'sunuz. insanların fikirlerini kontrol edemezsiniz, herkesi ikna edemezsiniz bir şeylere. siz kendi hayatınızı yaşamaya odaklanın. bırakın insanlar sizi kabullensin.

    bu hayat senin.

    kaybedecek hiçbir şeyin yok.

    tek gereken şey yapmak.

    elinde olmayan bir şey yok.
    1 ...