the judge abartılacak kadar değil ancak gayet başarılı diyebileceğimiz bir gerilim, drama.
spoiler vermeyeceğim sadece filmden resim kareleri belirteceğim.
film başladığında, beklendiği üzere robert downey jr karşımıza çıkıyor. uzun süredir seri ve devam filmlerinden aşikar olduğumuz bu surat(iron man, sherlock holmes) en son chef isimli jon favreau filminden hafifte olsa tanıdık bir surat olarak gözümüze normal bir insan tipinde beliriyor. *
zaten bu filmde de tıpkı birçok diğer rollerinde taşıdığı gerek maddi gerek manevi benzerlikler sayesinde hızlıca karaktere alışacaksınız. umursamaz, zorba, para babası vs. durumlar.
ağır bir konuyu ele alan filmde yer yer gülümseten hatta kimisine kahkaha attırabilecek espriler dönüyor. (en çok hoşuma giden bar kızını ikinci defa gördüğü sefer.) bu da bir çok senaristin düştüğü hataya düşmediğini gösteriyor, senaristin. çünkü hayatta her zaman bir gülümseme payı vardır ve bunu senaryoya yansıtabilmek ki bu filmde gayet çizgide ve yerli yerinde yansıtılmış, hikayenin yapaylığını ortadan kaldırır. kaldırmış ve haliyle 2 saat 20 dakika boyunca oturup kendisini sıkılmadan izlettiriyor.
filmde göze batan bir kısım var. izleyenler bilir izlemeyenler ise izlediklerinde kolayca farkedebilirler. filmin gelişme kısmında bir takım kişi ve olaylar çok ört bas ediliyor. öyle ki bu kişi ve olayların nereye kaybolduğunu, nereye gittiğini filmin sonunda bile öğrenemiyorsunuz. kaldı ki mevcut gidişatla pek bir önem ve alakası olmasa da, bariz bir şekilde atlandığını zamanla fark ediyorsunuz ve "şu şunu niye yapmıyor?" "şu olaya ne oldu?" tipi sorular aklınızı karıştırıyor.
bu sırada hikaye giriyor devreye. mükemmel bir hikaye.
bir çok gerilim filmine bakılırsa merak unsuru her zaman vardır. hatta gerilim filminde gerilim işini geçer, gerilim değilde merak filmi halini alır.
the judge'da ise bu unsur pek bir önemsiz. çünkü kendinizi, filminde konusu dolayısıyla diyaloglarda kaybedeceksiniz. izlerken, izlediğiniz sahnede bir barda 3 kişi oturuyorsa, orada 4. olarak düşünebilirsiniz kendinizi. film ile adeta dostluk kuracaksınızdır. hele ki bir rdj hayranıysanız o mimiklerin ardında kaybolup gideceksiniz. çünkü unutmayın ki turuncu sarı bir suit yok. *
filmde iki sahne sizi ağlayacak kıvama kadar sürükleyebilir. söylemesi ayıp bu sahnelere filmin orta ve son evresinde tanık olacaksınız. robert duvall'ın ne kadar cesur bir oyuncu olduğuna bir kez daha tanık olacaksınız, net. öyle ki siz bile izlerken utanacaksınız ancak duvall, harika bir performans sergilemiş.
filmin sonlarında felsefe olarak edinilebilecek gizli bir söz grubu sizi bekliyor olacak. tabii anlamak ve pekiştirmek için filmi iyice, anlayarak izlemeniz gerekiyor. ve bu duyacağınız söz grubuna uydurulan tekerlekli sandalye sahnesi ile tribe girip oturduğunuz sandalyede aynı hareketi deneyebilirsiniz. olmayacaktır ancak yine de denemeye devam. *
ayrıca sherlock holmes 3 dedikodusuyla yanıp tutuşan biriyseniz, filmdeki 1 dakikalık analiz sahnesi hoşunuza gidecektir. en azından özleminizi 1 dakikalıkta olsa götürecektir. *
film gerçekten iyi. 2 saat 20 dakikanızı güzel değerlendireceksiniz. yanınıza gıda stoğunuzu yapıp filme başlayın. yine de çok ağır şeyler yememekte fayda var. demedi demeyin. izlerken anlarsınız. *
the judge başarılı bir filmdir.
iyi seyirler.