davranış dinin aynasıdır

entry10 galeri
    9.
  1. kimisinin dincilerin son çaresi olan "efendim islam bilginleri zamanında şunları yapmıştı" diyerek muhalefet ettiği gerçektir. mesajım biraz uzun olacak ama kusura bakmayın. derin meselelerdeki, tarihi gerçeklere dayanan ciddi görüşler öyle yobazların yaptığı gibi iki kelimelik hap sloganlara indirgenerek ifade edilemez..

    bir kere islam'ın ilk dönemlerindeki bilimsel gelişmenin islam'la veya başka bir dinle alakası yoktur. söz konusu alimler bilgileri yunan ve hint kaynaklarından almış ve geliştirmişlerdir. çalışmalarının batı biliminin temellerini oluşturduğu ise gerçektir.

    islam'ın (veya başka bir dinin) bilimsel gelişmeyi teşvik ettiği, bilimsel gelişme için felsefi alt yapı oluşturduğu filan doğru değildir. bilimsel gelişmenin felsefi altyapısı yunan bilginlerinin dinlerden bağımsız olarak, insan aklını temel almak suretiyle yaptıkları çalışmalardır. islam bilginleri bilimsel çalışmaları için haklılık ve dini meşruiyet temeli oluşturmak için, yunan bilginlerinin oluşturduğu felsefi altyapıyı islam'a monte etmek için uğraşmışlar ve ancak kısa bir süre için başarılı olabilmişlerdi. bugün dincilerin "islam bilgini" diye sahip çıktığı ibni sina'lar, farabiler filan dünün mürtedleriydi o zamanki islamcıların gözünde... yunan bilginlerinin oluşturduğu felsefi altyapıyı islam'a monte etme gayretleri hoş karşılanmıyordu. mesela imam gazali ibni sina'yı tam 24 ayrı sebepten dolayı tekfir etmiştir.

    böylece bilimsel gelişmelere yol açan felsefi altyapının kaynağının dinler olmadığını anlamış oluyoruz. peki dinler bilimi teşvik etmişler midir? tabi ki de hayır.. bugün islam'ın bilimi teşvik ettiği yönündeki tezlerin dayanağı nedir? biri "düşünmez misiniz?", "görmüyor musunuz?", "bunda anlayanlar için çok deliller vardır" türünden ayetlerdir. söz konusu ayetlerin her birine bakıldığında görüyoruz ki aslında hiçbir şeyin araştırılması filan istenmiyor. mesela yıldırımlarla ilgili ayetlerde yıldırımların nedeninin araştırılması istenmiyor. onlara bakarak tanrının varlığı ve gücü konusundaki imanın muhkem hale getirilmesi isteniyor. zaten islam ülkeleri batı karşısında yenilgi alana kadar bu ayetler asla böyle anlaşılmadı. şimdi ileri sürülen tezler tamamen söz konusu yenilginin gerçek sebeplerini örtbas etmek için yakın çağda uydurulmuş tezlerdir. diğer dayanak ise kütüb-ül sitte'de geçmeyen, daha düne kadar sahih kabul edilmeyen "ilim çin'de de olsa alınız" hadisidir. eskiden lafı bile edilmezdi, şimdi moda oldu!... islam bilginleri o ayetlerden veya söz konusu hadisten feyz almış değillerdir. onlar yunan felsefesinden feyz aldılar.. söz konusu hadis ve ayetlerin bilimsel gelişme için yeterli alt yapı oluşturma gibi bir işlevi olamayacağının en açık ispatlarından biri, onlar yeni yorumlarıyla piyasaya sürüleli bayağı bir zaman geçtiği halde islam ülkelerindeki bilimde hiçbir kayda değer kıpırdanma olmamasıdır.

    zamanında ibn'i sina'ların biraz fırsatı olmasının sebebi dini hüccetler değildir. ortada bir çok sebep olmasına rağmen en önemlisini ortaya koymakla yetineyim: o dönemlerde iktidara dini sebepleri bahane ederek itiraz etmek mümkündü zira ehl'i sünnet ve'l cemaat anlayışı henüz toplumun geniş kesimleri tarafından benimsenmiş ve devlet mekanizmasına eklemlenmiş değildi. dediğimin bir ispatı da ilk ehl'i sünnet alimlerinin yönetimlerden sıkı baskı yemiş olmasıdır. yönetimler din bahane edilerek üstlerine gelinmemesi için farklı fikirler üzerinde çalışılmasını ve o fikirlerin yayılmasını hoş görüyor ve hatta teşvik ediyordu. zamanla din adamları ve yönetimler arasında meş'um bir işbirliği mekanizması kuruldu. ne ki özel durumlar haricinde kimse "allah'ı ve dinini" hatırlatarak yönetimleri eleştirmeyecek, buna karşılık yönetimler de din adamlarının beslendiği vakıflara ve halk üzerindeki tahakkümlerine karışmayacak, onların hoş görmediği fikir akımlarını baskı altına alacaklardı. islam'ın ilk dönemlerindeki gelişmenin son bulmasının sebeplerinden en önemlisi budur.

    batı'da ise yönetimler bağımsızlığı konusunda hassas olan katolik kilisesinden kurtulmak için fırsat kolluyorlardı. aradıkları fırsatları önce rönesansın (ve haliyle hümanist fikir akımlarının), sonra protestanlığın ve daha sonra da aydınlanma dönemi fikir akımlarının ortaya çıkmasıyla yakaladılar. ne var ki (doğrusu, çok şükür ki!) o akımlar sayesinde katolik kilisesinin tahakkümünden kurtuldular kurtulmaya ama aynı akımlar mutlakiyet yönetimlerinin sonunu da getirdi zamanla...
    0 ...