Atatürk’ün ekonomi politikasını anlayabilmek için, bu politikanın temelini oluşturan iki ilkeyi mutlaka göz önüne almak gerekir. Bunlardan birincisi, her alanda olduğu gibi ekonomide de milliyetçilik olup, Misak-ı Millî sınırları içerisinde kalan yurttaşlarının refah ve mutluluğunu sağlamayı, ana hedef olarak kabul eder. Burada konumuz açısından önemli olan millî ekonomik çıkarların gözetildiği, dış pazarlara ve yabancı ekonomilere bağımlılığın kaldırıldığı, millî ekonominin kurulmasıdır. Millî ekonominin kurulmasıdır diyoruz, çünkü Cumhuriyet Türkiye’sinin devraldığı Osmanlı ekonomisi, daha 1809 ve 1838 ticaret anlaşmalarıyla önce ingiltere ve daha sonra da 1878’den itibaren Bismarch Almanya’sının kontrolüne geçmiş, bu ilişkiler sonucunda ipek, demir ve deri gibi yerli zanaatları çökmüş ve nihayet alt yapı yetersizlikleri yüzünden yurt içinde yetiştirilen ürünler bile tüketici pazarlarına ulaştırılamaz olmuştu. 1Atatürk ve Cumhuriyet’i gerçekleştiren öncü kadro, Osmanlı imparatorluğu’nun siyasî bütünlüğünü, Rusya’nın yayılmacı politikasına karşı koruyabilmek için, kendi iç pazarlarını ve tüm ekonomisini diğer büyük devletlere peşkeş çekmek zorunda kaldığını çok iyi biliyorlardı. Oysa Atatürk çağdaş uygarlık düzeyine erişebilmenin en önemli, hatta hayatî yolunun, yine ekonomik kalkınmadan geçtiğini de hem söylevleri hem de başında bulunduğu uygulamalar dolayısıyla gayet açık bir biçimde ortaya koymuştur. Bu durumda yapılacak iş, Osmanlı’nın hatalarına düşmeksizin kendi kendisine yeterli, dış ekonomik ilişkilere açık, ama dıştan gelen olumsuz etkilere karşı korunan, millî bir ekonomi düzenini kurmaktan ibarettir.