kocaman bir yalanın tüm dünyaya yutturulmasıyla veri kabul edilmiştir soğuk savaş..
aslında ne soğukluk,ne de savaş vardır,herşey abd'nin kurduğu yeni düzene alternatif düşmancıklar üretmesi sonucunda yazılmış bir senaryonun ürünüdür.
abd'nin II.dünya savaşı sonrası dış politika tezini belirleyen wilsonculuk ve sovyetler'in leninizmi,birbirlerinin zıddı gibi görünmelerine rağmen kalkış noktaları itibariyle temelde görüş birliği halindeydiler.örneğin;
--hem wilsonculuk hem de leninizm,self determinasyonu desteklemekteydiler.
--tüm devletlerin ekonomik kalkınması tezini savunuyorlardı,nitekim özellikle abd üretim fazlasını satacak devletlere,yani müşterilere ve pazarlara ihtiyaç duymaktaydı.
--ikisi de merkezi devletlerin varlığını istemekteydiler.
hele churchill ile stalin'in yaptıkları bir "yüzdeler antlaşması" vardır ki,"düşman kardeşler" gibi görünen batı ve sscb'nin nasıl bir mutabakat içinde olduklarını tüm çıplaklığıyla ifşa eder.
tarih 9 ekim ekim 1944'tür,ingiltere başbakanı churchill,dışişleri bakanı eden,sscb devlet başkanı stalin ve dışişleri bakanı molotov,Moskova'da toplantı halindedir.churchill,yarım sayfa kağıda aynen şunları yazar ve stalin'e verir: romanya:rusya--yüzde 90 , diğerleri yüzde 10 , yunanistan:büyük britanya--yüzde 90(abd ile uyum içinde), rusya--yüzde 10 , yugoslavya:yüzde 50 , yüzde 50 , macaristan:yüzde 50 , yüzde 50 , bulgaristan:rusya--yüzde 75 , diğerleri--yüzde 25.
stalin kağıdı alır,tercümeyi dinler ve tükenmez kalemini alarak kağıda büyük bir onay işareti koyarak churchill'e geri verir.böylece avrupa'nın savaş sonrası alacağı şekil 3 dk'dan daha kısa bir sürede belli olmuştur.churchill stalin'e der ki:"milyonlarca insanın kaderini ilgilendiren bu tür konuları böyle rastgele bir şekilde düşünmeksizin çözmüşüz gibi gözükürse sadece kendi çıkarlarımızı gerçekleştirmek istediğimiz düşünülmez mi?haydi kağıdı yakalım". bunun üzerine stalin de:"hayır,kağıdı sakla"cevabını vermiştir.bu diyaloğa inanmayanlar,churchill'in anılarını anlattığı kitabının 6.cildinin 198.sayfasına bakabilirler.
aynı zamanda şu konular da anlaşma kapsamına alınmıştı;sscb doğu avrupa,korenin bir kısmı ve çin'de egemen olabilecek,hem amerika(britanya da dahil tabii)hem de sscb,avrupa'da savaş çıkmayacağı garantisi verecek,her iki taraf da mevcut statükoya muhalif grupları(abd'de solcular,sovyetlerde milliyetçiler)bastıracaklar(dikkat edin "desteklemeyecekler"değil,bizzat "bastıracak"lar.)
tüm bu aşikar gelişmelere rağmen,abd ve sscb iki düşman olma rolünü çok iyi oynamışlar,hatta churchill'in meşhur "demir perde" tabiri ve abd dışişleri bakanı foster dulles'ın "ya sovyetlerdensiniz,ya batıdan,tarafsızlık gayr-i ahlakidir"cümleleri,kitleleri harekete geçirerek soğuk savaş teranesine inanmalarına sebep olmuştur.
churchill'in "demir perde"tabirini kullanması üzerinden daha birkaç yıl geçtikten sonra hemen "aslında iki sistem birarada yaşayabilir","barış içinde birarada yaşama" gibi teoriler üretilmeye başlanmıştır,nitekim ortada bir soğuk savaş yoktur,ortada abd'nin rolleri dağıttığı yeni dünya düzeni ve bu rolün esas oğlanı olan sscb'nin başarılı aktörlüğü sözkonusudur.abd ile sscb,hiçbir zaman ciddi manada karşı karşıya gelmemişlerdir,küba krizi biraz elektriklenmenin arttığı bir dönemdir,ama değil sscb,en zayıf devletler bile zaman zaman statüko zıddı eylemlere girişebilirler.
soğuk savaş masalının bitmesinin ardından,yeni bir masala ihtiyaç vardır,bu yeni masal da 90'ların başında hortlatılan "islam'ın yeni düşman olarak belirlenmesi" stratejisidir.nitekim güçlü devlet düşmanını yenen devlet değil,düşmanını "tayin eden" devlettir,bu tayinde atamalar yoluyla düşmanlık payesi verilenler ya ayakta uyumaktadırlar,ya da alçakça bir planın parçası olmaktan gurur duymaktadırlar.nitekim soğuk savaş zırvasının hemen ardından nato genel sekreteri olan şahıs:"islam fundamentalizmi,komünizmden bile tehlikelidir"demiştir,yine birçok abd'li stratejist,örneğin huntington teorisinde batı medeniyeti ile islam medeniyeti arasında bir savaşın cereyan edeceğini iddia etmektedir.
bütün bu olanların belirli bir planın parçası olduğunu göremeyecek kadar tarih çizgisinden saptırılmamızın tek sebebi,günde yüzlerce dış-iç politika haberleriyle birtakım şeylere şartlandırılıyor olmamızdan ileri gelmektedir kanımca.nitekim,bir tahtaya kafamızı yapıştırarak bakarsak,sadece gözümüzün tahtada değdiği yeri görmemiz mümkündür.ama tahtadan uzaklaşıp bir daha bakarsak tahtaya hakim olmamız kolaylaşır.bunun tek yolu da,olguları birbirinden kopuk şeyler olarak görmemekten geçer.