Oturduğum tahtındam kalkıp, şehri gören krallığımın balkonuna doğru, emin sertlikte adımlarımı attım. Krallığı'(na)ma son kez baktım, yüreğimin en yüksek tepesinden...
Yalanlarının ve şerefsizliklerinin, kıskanç arkadaşlarının itifakıyla, şehri'(nin)min kapılarını zorladığını gördüğümde, üstümde ki ünikorn derisinden yapılmış kürkümü okşuyan hafif rüzgarı hissettim.
Bütün iyi niyet askerlerim komutumu bekliyordu, bende ise şaşkınlık ve aptallık mevcuttu.
Bir ektiğin güllere bakıyordum, bir katlettiğin umutlarıma !
Anlam veremiyordum !
Madem böyle yapacaktın neden bu güzelim güller kıp kırmızıydı ?
Kılıcımı o nasırlı ellerimle kavramış ama kınımdan çekemiyor, iyi niyet askerlerime hucum diye bağıramıyordum !
Hepsinin bana dönük olduğunu görüyor ama birer birer kat edildiğini izliyordum...
Bu sen olamazdın... bunları katleden sen olamazdın !!!
Benim krallığıma hükmeden kadın bu olamazdı. Benim iyi niyetlerimi yerlebir eden kraliçem ne kadar da acımasızdı !
Bir erkek ağlayamaz ya, bir kral aklından bile geçirmemeliydi...
Bekledim ! Bir kadının ne kadar iyi niyet askerlerimi öldürebileceğini izledim.
O acımasızca yalanlarıyla benim askerlerimi yaralarken, aynı acımasızlıkla, gözlerim kısık ve heybetimin son raddetine kadar, ismini anamadığım şahısın gaddarca yaptığı bütün hamlelerini izledim.
Kılıcının ucuyla beni gösterdiğini farkettim bir anda ;
Etrafındaki tüm yalanlarına, adi arkadaşlarına ve şahsına...
Birden bire ilk yaptığımız kahvaltının kokusunu aldım, izlediğimiz ilk filmin seyrini, ilk güldüğümüz espirinin anısını...
Birlikte yaptığımız planların hüznünü, verdiğimiz yeminlerin artık mümkün olmayacağını...
Bir an da olsa mantıklı düşünebildim !
Neden bu yalan ordusunu krallığıma(mıza) musallat etmişti ?
Kevser şarabından ırmklarmı esirgemiştim ?
Yada mitril tacını mı eksik etmiştim ?
ibabil kuşunun tüğünü kaf dağında ki gölde arıtıp getiren ben değilmiydim sanki !
insan haketmediği birşeyi hazmedebilir mi ?
Ben izledim bile ! Defalarca izledim !
Bütün iyi niyet askerlerimin katledilmesini izledim...
Çığlıkları dinledim !
Hepsi saygısından kraliçem yapma diyor, o zehirli hançerini vucudunda hissedince " ahh " diyerek can veriyordu.
Yazıklar olsun böyle kadına !
Kral hiç ağlarmı ? Ben de ağlamadım.
Sadece elim, ay taşıyla dövülmüş elmastan yapılma kılıcımın kabzasına sıkı sıkı tutulu ve akabinde arkamı dönüp tahtıma geçmek oldu.
Sadece yaptığım bu oldu !
Gönlümün krallığı(nı)mı, iyi niyet askerimi òldürmeni izledim.
iz kalsın istemedim.
Krallığı(n)mdan herşeyi almanı bekledim !
Madem sen böyle zarar veriyorsun,
Madem bunu sen istiyorsun !
Banada düşen, gönlümün tahtına oturup izlemek olur diye düşündüm.
Peki benim vezirim neredeydi ?
Ona karşı mahçuptum. Gerçi ağlayamayan bir kral ne kadar mahçup olabilirdi ?
Kapıları mühürlenmiş tahtımın ortalık yerine vezirim olan ; aklım fikrim var oluverdi.
Boşver dedi !
Olur dedi !
Eminmisin dedim ?
Ben senim dedi !
Bu kapıdan istemediğin zaman kimse giremez dedi !!!
Anılar dedim ; anahtarlar onda dedim.
Görmüyormusun dedi !
Sana yaptıklarını görmüyormusun dedi !
Ya üşürse dedim ? Ya üzülürse diye sordum.
Kendi istedi ! Kendi hakediyor dedi.
Tahtıma oturmuş bir şekilde, bir sağıma, bir soluma baktım. Kılıcımı çıkartıp, zırhımı soyundum.
Vezirime sana inanıyorum şekilde bakarak, salonun ortasına kadar yürüdüm.
Onun yalanlarını ve müttefiklerini beklemeye koyuldum.
Neticede ben gönülden okuyordum !
En son vezir ; olsun diye seslendi !
Ve ekledi ;
Haberi var ve ölüyorsun. Lakin sen kendi gönül tahtında bir ölümsüzsün. Ayrıca eminimki nice kraliçelerde senin tahtının yanında hayat bulacak !!!