mehmet metiner

entry501 galeri video11
    6.
  1. yeni şafak'tan akif emre'nin Bir ideolojik itirafçı portresi başlıklı yazısında kendisini müthiş analiz ettiği bukalemun.


    --spoiler--
    Sahneye her çıkışında Necip Fazıl'ın şiiri aklıma gelir: Fikrin ne fahişesi oldum ne zamparası/bilemem bir vicdanın kaçtır hava parası. Gerçekte hiç fikrin olmadı ama her duruma uygun değiştirdiğin elbiselerinle üstadın tarifindeki özelliklerin üzerine yakıştığını ima ediyordu.

    Psikanaliz bilmeye gerek duymayacak kadar içinden çıktığın sosyal çevrenin ezikliğinin hayatına damgasını vurduğu açıkca anlaşılıyordu. insan hayatının en pazarlıksız, idealist olduğu ve keskin hükümlerin belirleyici olduğu gençlik dönemlerindeki ideolojik görünümünün altında hep o bastırılmışlıkların saklıydı aslında. Geldiğin çevrenin ezikliğini ideolojikleştirdin, hatta din anlayışı haline getirdin. Ezilmişliğin, geri kalmışlığın, şehvet derecesinde ulaşmak istediğin bastırılmış arzu ve isteklerini elde etmek için ideolojik görüntü altında pazarlıklı ilişkilere girmekten çekinmedin. Hatta kutsalı bile kullanmaktan kaçınmadın. Arzularının şiddeti altında hep uç noktalarda gezindin. En radikal söylemlerin altında her an her şeyle uzlaşabileceğinin, herkesle her şeyin pazarlığını yapabileceğinin sinyallerini veriyordun.

    Bastırmaya çalıştığın zaaflarını, ideolojik görüntü altında saklamaya çalışsan da güç en büyük zaafındı; şimdi geri dönüp bakıldığında gücün gizliden gizliye kutsal haline getirildiğini düşündürüyor insana. Çizilen zikzaklar o kadar sert köşeli ve çelişkiler yumağıydı ki, elde kalan tek sabitenin güç karşısında sergilediğin tavır karşısında şu cümleyi kurmanın yanılma payını tartışılır hale getiriyor: Kutsanabilecek ve ilişkide samimi olabileceğin tek değer olsa olsa 'güç' olabilirdi.

    Güce ulaşmak, güçlülerin yanında olmak, gücü ele geçirmek ugruna bastırdığın dürtülerinin üstüne serdiğin şaldan başka bir işlevi olmadı delikanlılık çağında sığındığın ideolojik retorik. Ama sadece retorik. Aklı başında kimsenin cesaret edemediği iri lafları uluorta konuşabilmenin, hesabı verilmemiş, karşılığı olmayan iddiaların bu denli rahatlıkla meydan yerine dökebilmenin başka izahını bulmakta zorlanıyor insan. Kaldı ki salt ideolojik ve entelektüel düzeyde bile olsa, Sezai Karakoç'un müthiş tespitiyle; her uzlaşmaz, radikal tavrın aynı zamanda gizli bir uzlaşmacılığı barındırdığı da ayrı bir gerçek. Zaafları ustaca örten dava adamlığını dışa vurur ve fikir adına en aşırı biçimde dillendirirken zaten bir tür pazarlık koksunu almamak mümkün değildi. Marjinal söylemlerin bedelini ödemekten çok dışlanmış pozisyonu bile bir tür ranta dönüştüren şark kurnazlığında üstüne yoktu. Çünkü bıçkın ideolog rolünü sahnelediğiniz 80'li yıllarda kestirmeden bir 'güç'e yaslanarak marjinalliği bir tür ranta dönüştürme becerisini göstermek pazarlık tavrının ne kadar eskilere yaslandığını gösterir... Yükselen değerlere adapte olmada sergilenen samimiyet ve maharet, bir yerlere ulaşma konusunda karşı konulmaz arzuların dışa vurumundan başka bir şey değildi. Doğrusu her konuda tartışılsa bile güç karşısında gösterilen performans ve sergilenen yetenek küçümsenir gibi deği. Bu güçün Acemde ya da Garpda olması pek önemli değildi. Acem sularında yüzmeniz sadece sosyolojik geçmişiniz ve sosyalleşme konusundaki acem/i/liğinizden kaynaklanıyordu. Henüz demokratik ve laik düzeyde yakışıklı laflar edecek kadar salon deneyimi edinmemiştiniz ne de olsa. Yaradana kızamıyordunuz ama şehvet haline gelen özlemlerinizden dolayı ekonomik pozisyonunuzdan, aksanlı konuşmanıza kadar içinde bulunduğunuz durumdan dolayı kızmadığınız, suçlamadığınız kimse yoktu. ilişkilerini ve dünyaya bakışını iki şey belirliyordu: nefret ve çıkar.

    Herkesten ve her şeyden nefret eden ama ihtiraslı bir ruh halinin davranış buzukluğu kişiliği ele veriyordu: fark bu zaafları ideoloji haline getirmedeki gözü peklikte yatıyordu. Herkesten ve her şeyden öç almayı düşünüyordu; çıkar ilişkisine dayalı stratejiyi ahlak haline getirmiştin... Her şey çıkara dönüştürülmeliydi.

    Savunacağınız bir "değer"iniz olup olmadığı tartışılsa da her zaman için 'yükselen değer'lerin adamı olmayı kollamaktan uzak durmadın. Hayata bakışınız gibi ilişkilerinizde de şark kurnazlığını sergilemeyi hiç ihmal etmediniz. En istikrarlı belki de en otantik özelliğini bu kurnazlık türünde belirdi. Yükselen değerlerden yana olmada gösterdiğiniz adaptasyon kabiliyeti vicdanın, ahlakın sesi olmaktan çok neredeyse içselleştirdiğiniz 'uyum kabiliyeti'nde aranmalı.

    Sert ideolojik görüntü yavaş yavaş değişmeye başlamış yüksek derecedeki uyum katsayınız kendini göstermeye başlamıştı. Kat edilen yolda uyum katsayısı yüksek olanlar azımsanmayacak kadar fazlaydı. 80'li yıllarda sergilediğiniz 'inkılabi duruş' bir anda demokratik sürece 'irtikap ederek' gösterilen manevra yeteneği gelecekte yapabilecekleriniz hakkında ip ucu vermeye yetiyordu. Danışmanlığa terfi etmiş, oturduğunuz semtleri bile değiştirerek, sınıf atladığınızı varsaymaya başlamıştınız. Kaynağı kimilerince tartışmalı bulunsa da, burjuva küçük burjuva özentisi hayatlarınız çok da iğreti duruyordu. Tatminsizlikleriniz o kadar çok, bastırılmış haz tutkusu o kadar aşırıydı ki, uyum kabiliyetiniz bile elde ettiğiniz konum ve makamlarda tutunmaya yetmedi. Makamından kovulurcasına atılırken buna ideolojik kılıf bulmakta zorlanmadın. Etnik kökeninden dolayı atıldığını söylemekten utanmadın.

    Siyasal ve sosyal yapıdaki gelişmelerin kokusunu sanılanın aksine siyasilerden çok en iyi tüccarlar alır. Yükselen değer adına atladığınız talihsiz iktidar sandalının hemen su almakta olduğunu en erken 'ideoloji tüccarları' aldı. Devir entelektüel ve ideolojik itirafçılığın itibar gördüğü devirdi. Kişisel hırslarını, zaaflarını kutsallık anlayışı tartışması zırhına büründürerek tüm Müslümanları töhmet altına koymaktan çekinmeyecektiniz.

    Post-modern darbelere övgüler kusarken sadece inanan insanların değil her görüşten okuyucunun midesinin bulandırdığından bihaber hatta umursamaz pozlarını artık herkes tanıyor.

    içinde yatan iktidar hırsını ve güç tutkusunu insan olmanın zaafına yorarak bir noktaya kadar görmezden gelebilirdim. Ancak, Hz. Peygamberle inanç pazarlığı yapan Kureyşin tavrını hatırlatır bir duruşla din pazarlığı yapmaktan haya etmeyen sözler ciddiye alınmayacak kadar tiksinti verici. Ne yazık ki 'iktidar gücü'ne yaslanarak Müslümanlara yeni bir din (anlayışı) biçmeye teşne maaşlı ideologlar o kadar çoğaldı ki. Kimi 'tanrı'yı kozmik alana oturturken kimileri dünyadan el etek çekmesini talep ediyor.
    --spoiler--
    6 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük