yaygın tanımı kabul edecek olursak,yeryüzünde üç tane küreselleşme vardır,bunlar birbirinden bağımsız bir mahiyet arzetmezler.ilk küreselleşme,devletin iktisadi hayata müdahalesi olarak bilinen merkantilizmle başlamıştır.ancak sanayi devriminin ardından avrupa'da,özellikle de ingiltere'de büyük bir üretim fazlası meydana gelmiş ve iç talep bu üretimin yeterince satılmasına engel teşkil etmektedir.ne yapılacaktır,hemen bir teori geliştirilir,bu teori der ki "bireyler,ekonomik çıkarları için mücadele ederler ve çoğu zaman bireylerin bu mücadeleleri,devletin ekonomi politikalarıyla ayniyet arzeder,bu sebeple bireyin önündeki engeller kalkmalıdır,kalkmalıdır ki devletin de ekonomisi gelişsin."bu teoriyi ortaya atan ve geliştiren uyanıklar adam smith ve david ricardo'dur."bırakınız yapsınlar,bırakınız geçsinler"(laissez faire laissez passer)şekline formüle edilebilecek bu teori,ürün fazlası veren avrupa'yı kasıp kavuracak ve neredeyse tüm avrupa'yı merkantilist politika uygulamasını kaldırmaya ikna edecektir.üçüncü küreselleşme olarak adlandırılan ve 1990'ların başından itibaren çok uluslu şirketlerin büyük yaygınlık kazanmasına sebep olan küreselleşmenin ortaya çıkışı,aslında 1970'lerin başlarına kadar dayanmaktadır.
üç küresellleşmenin de ortak özelliği,batı'nın karını maksimize etmesi gerektiği zamanlarda pazarını genişletmek ihtiyacı duyması sonucunda gerçekleşmeleridir.
küreselleşmenin hızlı müdafilerinin hırsla savundukları bir olgu,küreselleşmenin herkes için yararlı olacağını iddia etmeleridir.oysa en basit rakamlara dahi bakıldığında bunun safsata olduğu ortaya çıkacaktır.1999 ve 2000 yılı insani gelişme raporlarında yer alan verilere göre,1973 yılında en zengin-en fakir ülkeler arasındaki gelir farkının 44'e 1 olduğunu görüyoruz.oysa 1998'de bu oran 74'te 1'e çıkıyor.87 yılında yoksulluk sınırı altında yaşayan insan sayısı 1.2 milyar iken,90'lı yılların ortalarında bu oran 1.5 milyar insana çıkmakta.
yine bu iddia ışığında küreselleşmeciler demektedirler ki,küreselleşme sürecinin özel sektör açısından karı büyüktür,küreselleşme,orta sınıfa girişim imkanı tanımaktadır,tekeli engellemektedir.halbuki bu durum,uygulamada tam tersinin gerçekleşmesine sebep olur.zaten kapitalizmin en büyük açmazı budur.piyasayı serbest bırakacağım dedikçe,dev şirketlerin küçük şirketleri yutması kolaylaşır,dolayısıyla serbestleşme tekelleşmeyi getirir.2000 yılında abd'de neşredilen günlük gazete sayısı 1483'tür,lakin bu gazetelerin çok büyük kısmına sahip olan şirket sayısı sadece 6'dır.yine 2000 yılında yalnızca 1o medya devi,dünyada iletişim sektörünün elde ettiği 250-275 milyar dolarlık gelirin 2/3'ünden fazlasını elde etmişlerdir.
küreselleşme fanatiklerinin bir diğer iddiası da,küreselleşme sürecinin farklı kültür ve medeniyetlere kendini ifade etme şansı vermesidir.halbuki pratikte bu durum tam tersi sonuçlar vermektedir.abd'li sosylog george ritzer'ın tabiriyle "mcdonaldslaşma" olarak adlandırılabilecek bu süreçte mcdonalds yiyen,internete giren,ortalama bir müzik zevki ve siyaset vbilgisine sahip olan,kendisi hariç hiçbir şey adına risk almayan bir insan modeli pohpohlanmakta ve gittikçe standartlaşmaktadır.
bir diğer sosyolog benjamin barber da konuya ilişkin kitabında "mcdünya"olarak adlandırdığı ,dünyanın çeşitlilik gösteren topluluklarını hızlı bir şekilde,yavan bir tekdüze piyasaya dönüştüren ruhsuz bir tüketici kapitalizmine dikkat çekiyor.oysa küreselleşme fanatikleri,teknolojik gelişmelerin talepte bilinçlenmeye yol açacağı iddiasındadırlar,halbuki durum hiç de böyle değildir ve özellikle internet üzerinden yapılan alışverişler kolaylıkla yalan reklam ve tanıtım yapabilmektedirler.