Peygamberimiz’in vefatı üzerinden 40 yıl bile geçmeden Hz. Ali ve Muaviye arasında çatışmalar boy göstermiştir. Bu dönemden itibaren islam âlemi, geriye dönüşü olmayacak bir şekilde siyasi ayrılıkların içine girmiştir. Siyasi olarak ayrılan toplumlar birçok alanda çelişmeyi, birbirine muhalefet etmeyi hüner saymışlar, kendi siyasi fırkalarını destekleyen hadisler uydurmuşlar, kendi siyasal hareketlerine inanmayı “Allah’ın bir farzı” olarak sunmuşlardır. Bu arada kendi liderlerini yüceltip, karşı görüşün liderlerini yerin dibine sokmuşlardır. Halili’nin Er irşad adlı çalışmasında, Şiilerin Hz. Ali hakkında 300.000 hadis uydurduğu ve Hz. Ali’nin sözlerini nasıl saptırdıkları anlatılır. Bu sayı, Kuran’daki ayet sayısının 50 katı kadardır. Şiilikten ayrılan bir kimse Şiileri kastederek “Allah onların canını alsın, nice hadisleri değiştirdiler” demiştir (Müslim, Sahihi Müslim). Hz. Ebu Bekir’i Hz. Ali’ye üstün sayan ve bunu, mezheplerinin bir şartı gören Sunni görüş ve Hz. Ali’yi üstün saymayı imanın şartına dönüştüren Şii görüş ile onların asırlar süren anlamsız çekişmeleri, bu maddeye güzel bir örnek teşkil etmektedir. Görünen o ki islam siyasallaşınca, siyasi gücü elinde bulunduranlar, dini, çıkarlarına uygun bir şekilde yapılandırmaktan çekinmemişlerdir.