insanın canını acıtan eylem.
hani bilirsiniz sanki hiç gelmeyeceğini, hani "o" vardır ama yokluğu o kadar gerçektir ki varlığının bilincini siler atar. yüreğiniz her daim içine akıtır göz yaşlarını. yüzünüz güler ama yüreğinizden derin "of"lar çıkıverir. sıkılırsınız herşeyden. herşey boştur, bekleseniz de zaman boşa akar sanki...
ilk dakikalar kolay geçer, umuttur ilk dakikaları güzel yapan şey...
dakikalar saatlere dönmeye başladığı an işin rengi de değişmeye başlar. toz pembe hayaller kararmaya başlamıştır sanki. ama sağ omzunuzda bulunan iyilik meleği, sanki hep iyiliğine söyler herşeyi. ve daha sonra anlar insan "umut etme"nin ne kadar acı verdiğini...
saatler günlere dönmüşse ve beklediğiniz yoksa artık, toz pembe hayaller daha da bir kararmıştır. gaipten sesler duyup, karşınızda "o" varmışcasına konuşmaya yüz tutarsınız duvarlarla...
günler haftalara döndüğü vakit, iyilik meleğinin yerini o kötü melek alır. ve der ki insana: "kimi bekledin de geldi bugüne kadar?? ve neye istediğin an sahip oldun?? yalanlar üzerine kuruludur hayat, alış bu yalanlara!!"
haftalar aylara döner, aylar yıllara...
ne beklenen vardır artık ne de bekleyen...aslında teoride ikisi de vardır. hani kitaplara konu olacak, iç sıkıntısı yaratacak düzeyde. cümlenin gizli özneleridir artık onlar. yıllar geçer, yıllanır içerde acılar. yıllandıkça güzelleşir belki de...
beklenen gelmemiştir, gelmeyecektir her zamanki gibi...
beklenen de bekleyen de başkalarına "yar" olduğu vakit, sonun başlangıcı gelmiştir artık..
yüreklerde derin acılar çekilirken, ne beklenen ne de bekleyen izlerinden kurtulur acılarının.
şiir yazar, şarkı söyler, ağıt yakar.
bir çift gözdür yılları ömüre dökünce aranılan tek şey...
hani huzurun bulunduğu bir çift göz.
birbirine bir ömür önce söz vermiş bir çift gözdür.
ve anlarsınız o zaman umut etmek salaklıktır, acıyı bünyeye taşır.
umut etmek saflıktır, sonunda yitip gidecektir her güzel şey gibi...