Kur'an'ı vahy eden eden Rabbimiz kendisinden bu kitapta değişik şekillerde bahsetmektedir:
“O” olarak söz etmektedir. Kâinat yaratılmadan önceki zatının adıdır. Yahut zamirdir.
“Ben” olarak zikretmektedir. Eğer yaptığı işi doğrudan yapıyor ve melekleri yahut insanları veya cin ve ruhları
istihdam etmiyorsa, doğal kanunlarla oluşmuyorsa “Ben” diye söz eder. “Ruhumdan nefh ettim”in manâsı budur.
Yahut “Biz” diye bahseder. O zaman Allah mahlukatı aracılığı ile yapmaktadır. “Mimmâ RazakNâhum”daki
“Nâ” böyledir. Çünkü Allah rızkı araçlarla vermiştir. Siz çalışırsınız, kazanırsınız.
“Allah” olarak zikretmektedir. Adını söylemektedir. Okurken buna göre okumalısınız. Bunu böyle yapmaktadır.
Çünkü eğer hep “Allah” veya “O” bahsetseydi, okuyucu bu kitabı Hz. Muhammed'in yazdığına hükmedecekti.
Hep “Ben” veya “Biz” diye bahsetseydi Hz. Muhammed'in kendisini tanrı olarak takdim ettiği sanılırdı. Böylece bu kitabın Allah‟ın sözleri olduğu sûrelerin uygun yerlerinde hatırlatılmaktadır. Diğer sıfatlarla da bahsetmekte, Allah'ın vasıflarını anlatmak için bunu yapmaktadır.
Bir de muhatap olarak “Sen” geçmektedir. Bu muhatap kimdir? Bunun da dört değişik manâsı vardır.
Kur'ân'ı ilk telakki eden Abdullah'ın oğlu Muhammed'e hitap etmektedir. “Zeyd boşadı, seni nikahladık” derken, oradaki “Sen” Hazreti Muhammed‟dir. Kur'ân'ın birçok âyetlerine bu şekilde manâ verilir. Kur'ân'ın tarihini
yazarken bu manâları doğrudur.
Kur‟an‟ı tebliğ ile yükümlü olan Nebi‟nin halifeleri. Bunlar dünyanın her yerinde bulunan ulemadır. Onlar
nebilerin vârisleridir. “Ey Nebi” derken onlara hitap etmektedir.
Kur‟an‟ı uygulamakla mükellef olan mü'minlerin kabile reisi olan ve resulün halefi olan başkanlar. şimdiye kadar
"sen" deyince biz bunları anladık.
Nihayet Kur‟an‟a iman eden herkes muhataptır. "Anne baban senin yanında yaşlanırsa onlara -üf- bile deme!" âyeti bu anlamdadır. Bu âyet Hazreti Muhammed aleyhisselâma hitap etmez, çünkü onun anne ve babası çocukluğunda bile yoktu, erken ölmüşlerdi. O halde Kur'ân'ı okurken muhatap olarak alınan “sen” kelimesini bu dört manâdan birine hamledeceksiniz. Sıra ilerleyecek, uyarsa iki, hattâ üç kimseye ayrı ayrı hitap etmiş olur.
Çok önemli bir husus da, Allah Kâinatı şuurlu varlıklar için var etmiştir. şuurlu olmayan varlıklar için bir yarar
düşünülemez. Allah'ın zaten bir ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde insanı kendisine halife yapmıştır. Yeryüzünü ise insan olan Ademoğluna vermiş, orada onu halife kılmıştır. Dolayısıyla Allah'a ait olan hak ve görevler, O'nun halifesi olarak insana devredilmiştir. insanlığı da yaşayan insanlar temsil etmektedir. insanlık ülkeler, iller, bucaklar ve ocaklar şeklinde bölünmüştür. O halde Kur'ân'da geçen uluhiyyet ile ilgili "Allah" kelimesi sadece ve sadece yüce yaratıcı olan "Allah" manasına gelir. Bununla birlikte Kur'ân'da geçen dünyevi konularda düzenle ilgili, hak ve hukukla ilgili konularda “Allah” kelimesinin anlamı yüce yaratıcı olan "Allah" olmakla birlikte aynı zamanda “kamu/topluluk” manasına da gelmektedir, “Resul" kelimesinin anlamı da "Hz. Muhammed" olmakla birlikte “başkan” manasına da gelmektedir, bucak başkanıdır. Kur'ân'ı böyle takip ettiğimizde artık onun ne demek istediğini kolay bir şekilde anlamış oluruz.