kısa sürede bitmeyecek olan harekettir. eğer bu ülkede bir gram siyasi zeka varsa, eski gücüne de tekrar kavuşamayacaktır. avrupada güçlüymüş. ulan avrupada süleymancılar da güçlü. avrupada avrupaya uyum sağlayamayan türkler, akın akın gitsinler bu örgüte. bakın cemaat falan da demiyorum örgüt diyorum. çünkü kendileri dini bir cemaatten ziyade siyasi bir örgüttürler. bunu kötü anlamda da söylemiyorum. öyle oldukları için söylüyorum.
bu örgütü iki ayrı sınıfta incelemek lazım bence. birincisi cemaat kısmı. bu kısımda gerek türkiye adına gerekse dünya adına bir sıkıntı görmüyorum. ılımlı islam modeli, bazen gerçekten çok iddialı kaçan, kafa karıştıran söylemleri var. beni ilgilendirir mi? kesinlikle hayır. ama barışı ve hoş görüyü temel alan bir yapıları var bu açıdan bakıldığında. anadolunun yardımseverliğini islamın dayanışma kültürüyle harmanlayarak müthiş bir yardımlaşma, dayanışma ağı oluşturuyorlar. senelerce bu cemaate hizmet edip de ayrıldığınız zaman peşinize adamlar salmıyorlar. dolayısıyla bu tam anlamıyla bir sosyal yardımlaşma derneği haline geliyor. hem de tıkır tıkır işleyen bir dernek. elbette arada suistimaller oluyordur ama gerek gülencilerde, gerek süleymancılarda, gerekse diğer nurcu cemaatlerde cemaat içinde kul hakkına riayet, yolsuzluklar için ciddi bir otokontrol mekanizması sunuyor. zaten o kadar alenen yolsuzluklar dönse cemaat içerisinde, bu cemaat şimdiye kadar bu kadar güçlenemezdi. işte bunu sağlayan şey, bu iyi niyetli insanların varlığı ve onların inançlarıdır. bu saygı duyulması gereken ve desteklenmesi gereken bir şey.
üstelik bu "cemaatçi" kesim, diğer nakşibendi cemaatlerle birlikte ve daha başka cemaatlerle birlikte, osmanlıdan ve selçukludan da gelen bir gelenekle*, anadoludaki müslümanlığı diğer müslüman ülkelerdeki radikallikten, aşırılıklardan uzak tutuyor. ışidin her eylemine elinde tuzla koşup "işte gerçek islam" diyen adamları anlamıyorum. bunun dinle falan alakası yok, insan olmakla alakası var. ama bir şehirde bomba patlasa, bunu yapanın gülenci, süleymancı ya da nurcu olduğundan kuşku duymam mesela. çok büyük ihtimalle onlarla bir alakası yoktur derim. bir cinayet falan işlense, onlardan bilmem. çünkü çok açık bir şekilde tüm bunlardan müridlerini men eden bir yapılanmaları var. ama selefilerden beklerim böyle şeyleri. arap dünyasındaki müslümanlardan da beklerim. işte bu cemaatler o "müslümanlara" karşı bir koruma sağlıyorlar bize. bizim yapmamız gereken bu cemaatlerin yasal sınırlar içerisinde özgür hareket etmelerini sağlamak ve onları şeffaflaşmaya zorlamak olmalı. yani bir bakıma, bu cemaatler türkiye için bir şanstır.
ama bir de bu cemaatin ikinci ayağı var ki işte ona "paralel yapı" demekte hiç sakınca duymuyorum. cemaatçi arkadaşlar gücenmesinler, ama bunu belirtmek gerekir. kim olduklarını bilemiyorum, kimlerle nasıl bağlantılara sahip olduklarını da bilmiyorum. ama belli bir grup insan siyasete hakkından ve haddinden fazla müdahil oldu yakın geçmişte. işte cemaat kanadı da o ölçüde kirlendi, lekelendi.
kaset komploları, adam kayırmalar, devlet içerisinde kadrolaşmalar, belli kurumları haksız şekilde doldurmalar, ele geçirmeler falan... bunların hiç birisinin demokratik bir ülkede yeri yoktur. üstelik hiç bir ülke de böylesi bir yapılanmaya müsaade etmez. "batıda reputasyonumuz arttı, bize saygı duyuyorlar artık" derken kendinize şunu sorun: batıda herhangi bir ülkede sizin devlet kadrolarını elinize geçirmenize, cemaatçi karı kocaya kamu personeli sınavında ful çektirmenize izin veriyorlar mı?
dediğim gibi, bunu yapanların kim olduğunu bilmiyorum ama cemaatin içine eklemlenmiş bir grup olduğu ve cemaati yönlendirmekte de sıkıntı çekmediği çok aşikar. allah aşkına şunu hiç sormuyor musunuz kendinize, dini bir cemaatin milli istihbarat teşkilatında ne işi var diye? mit ulan bu mit? ne yapacaksınız siz miti?
işte bu paralel yapıdır ki, eğer türkiye için hukuk devleti demeye devam edeceksek mutlaka çökertilmelidir. iktidarda kimin olduğuna bakılmaksızın. elbette bu iş, hukuk kuralları çerçevesinde yapılmalıdır. bank asyaya haksız biçimde el koyarak değil. cemaatçi medya kanallarına el koyarak değil. bizim derdimiz cemaat değil, içindeki paralel yapı. işte o paralel yapı yok edilmedikçe de ne cemaate ne de türkiyeye gün yüzü yok.
dipnot: osmanlıdan gelen gelenek derken nakşibendiliğin osmanlılık damarından bahsetmiyorum. sanıldığının aksine bu tarikat ve onun alt kolu olan cemaatler ilk başlarda osmanlı topraklarında sessiz ve derinden bir faaliyet yürütmek zorunda kalmışlardı. ancak osmanlının son dönemine doğru konjonktürel değişimlerden ötürü değerleri artmıştır bu cemaatlerin. kaldı ki nakşi cemaatlerin müridlerinin "ulu hakan" dedikleri abdülhamid döneminde said nursinin devlet işlerine müdahil olmak konusundaki ısrarcılığı, kendisinin tımarhaneye tıkılmasıyla sonuçlanmıştı. bu bakımdan dine bakış olarak bahsi geçen cemaatler ve tarikatlar osmanlının islamcılığıyla kesinlikle paralel değildir. bunu da belirtmiş olalım.