gülümseyerek susanlar ve nazım hikmet deyince aklımıza hemen amiral willamson gelmiyor mu 66 santimetrekareye gülen o fotoğraflardan ankara gazetelerinde.........amerika bütçemize 120 milyon lira hibe etti, yüz-yirmi-milyon-lira...........gene o ankara semalarından hariçten gazeller okunmamış mıdır peki hiç tarihimizde? elbette okunmuştur, sular bütün köprülerin altından akmıştır dolaşmıştır da fotoğraflardaki dünyalara giren, yirmisekiz kavramla cümle kurmayı estetikle birleştiren nice vatan fedaileri kendilerini, kara puntolu başlıklarını o sularda yıkamayı bilmemişlerdir. demek ki insanoğlunun bir fotoğrafta da olsa içine girdiği dünyadan çıkarken beraberinde getirmesi gereken sonuçlar vardır. yoksa ansiklopedinin dizlerin üstüne verdiği kızıl izler ertesi sabaha geçecek, sevgilinin sabah ereksiyonu heyecanında morluklara dönüşecektir. girip çıkıp da artema olmamak adına "ben fotoğraf sanatını öğrendim", "ben fotonun kristal berraklığında süzüldüm" demek de gülümseyen yüzlere, en az "fotoğraf sanatçısı ve biothermal feylesof inside" stickerlarının elimize yakıştığı kadar yakışacaktır.
**** ***** *****
fotoğrafın içindeki dünyalarda hazmı keşfeden sağlıklı beden sahipleri hazmettikleri şeyleri ne yazık ki fotoğrafın dışına çıktıktan sonra sağa sola bırakmalarıyla, izmir efelerinin çayda çıra oyunlarına konu olmuşlar, toplumsal bir eğlence, folklorik bir esans halinde kaynaşmışlardır kültürümüze. öte yandan deprem günlerindeki fotoğraf dünyalarından anımsadığımız ped dağıtan kızılay görevlileri üzerine düşeni yapsaydı, o artan pedler sözlükte ihtiyacı olanlara dağıtılsaydı fazla fazla, kanamalar context dışına da taşmazdı berrak fotonların gölgeleri gökyüzünden sendromlara devşirirken kendini ey bilge kişi seni kan tutar ibrahim sadri şiirselliğinde....................
**** ********* ***********
her fotoğraf bambaşka dünyalara açılan bir penceredir örneğin. bazen "gerçeğin sadece gerçeğin söylendiği" bir dünya olur, bazen "zamanın derinliklerindeki dünya" da olur. ama bir dünyadır hep. çünkü dünya hayattır. hayat beyazda, güneşte, içimizde ta içimizde* bir yerlerdedir, baktıkça yaşanır, durdukça anlaşılır olandır hayat. o yüzden bakıp bakıp üzerine konuşmak gerekir günlerce, çünkü neden? çünkü sindirim sistemi faaliyeti engellenemez, yenilen bitirilen şeyler bir şekilde çıkmak zorundadır, ister entrye ister gizli bakınıza, fışkırır hayat damarlarımızdan.