oruç tutmanın faydaları

entry14 galeri
    6.
  1. بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

    شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِى اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَ الْفُرْقَانِ

    “O Ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren, apaçık hidayet delillerini taşıyan
    ve hak ile bâtılın arasını ayıran Kur’ân, o ayda indirilmiştir.”

    (Bakara Sûresi, 2:185.)

    BiRiNCi NÜKTE

    Ramazan-ı şerifteki savm, islâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir.
    Hem şeâir-i islâmiyenin âzamlarındandır."

    Şeâir: Alâmet; islâmın alâmeti olan şeyler, manalarına geliyor. Bilmediğimiz bir batı ülkesine gittiğimizde, orada birinden gördüğümüz islamı direkt anımsatan hareketler islam şeairi oluyor. Namaz, oruç gibi. Mesela en büyük islam şeairlerinden birisi Namaz dır. Dünyanın neresinde olursa olsun namaz kılan birini görürsek, o bize sadece islamı anımsatır. Bunun gibi ezan, minare, besmele, (Birinci Sözde de islam nişanı olarak geçer.) selam da islamın büyük şeairlerindendir, Yani şeair-i islamiyenin azamlarındandır. Ve bu şeairler tebliğ vazifesi görmesi hasebiyle de dikkat çekicidir.

    Mesela Ramazan ayında bir ordu misali Oruç tutan tüm Müslümanlar bu tebliğ vazifesine büyük katkıda bulunuyorlar. Adeta bir ay boyunca tüm dünyanın ilgi odağı oluyorlar. Üstad Hazretleri Risale-i Nurlarda "Bizler hakaik-i islamiyenin kemalatını efalimizle izhar etsek, sair dinlerin etbaları, fevc fevc kıtalarla islamiyete dehalet edeceklerdir." sözüyle bizlere lisan-ı hal diliyle yaptığımız, fiilen işlediğimiz islami güzelliklerin, ne kadar mühim sonuçları olabileceğini gِösteriyor. Ve bu fiiller islamın büyük şeairlerinden de olursa; (ORUÇ GiBi) neticenin bu cümledeki gibi olması kaçınılmaz oluyor. Müslümanların bu şeairleri uygulaması sonucunda islama girenlerin sayısının hiçte az olmadığını görüyoruz. Çünkü aşağıdaki ifadelerden de anlıyacağımız gibi her bir şeair başlı başına bir hocalık, muallimlik vazifesi görüyor, tebliğ rolünü üstleniyor. Şeairleri hal diliyle gösteren Müslüman kardeşlerimiz de bu rolü üstlenmede büyük katkı sağlıyorlar.

    Şimdi Lemeattaki şu ifadelere bir göz atalım.

    "Bir zâtı gördüm ki yeis ile müptelâ, bedbinlikle hasta idi.
    Dedi: Ulemâ azaldı, kemiyet keyfiyeti. Korkarız, dinimiz sönecek de bir zaman.
    Dedim: Nasıl kâinat söndürülmezse, iman-ı islâmî de sönemez.
    Öyle de, zeminin yüzünde çakılmış mismarlar hükmünde her an Olan
    islâmî şeâir, dinî minarat, ilâhî maâbid, şer’î maâlim itfâ olmazsa, islâmiyet parlayacak an be an.
    Herbir mâbed bir muallim olmuş,tab’ıyla tabâyie ders verir.
    Her maâlim dahi birer üstad olmuştur;onun lisan-ı hâli eder telkin-i dinî; hatasız, hem bînisyan."
    Herbir şeâir bir hoca-i dânâdır; ruh-u islâmı daim enzâra ders veriyor."

    işte, Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri,
    hem Cenâb-ı Hakkın rububiyetine,
    hem insanın hayat-ı içtimaiyesine,
    hem hayat-ı şahsiyesine,
    hem nefsin terbiyesine,
    hem niam-ı ilâhiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.

    Cenâb-ı Hakkın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
    Cenâb-ı Hak, zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde hâlk ettiği
    ve bütün envâ-ı nimeti o sofrada (“Umulmadı‎k yerlerden.”Talâk Sûresi, 65:3)
    bir tarzda o sofraya dizdiği cihetle, kemâl-i Rububiyetini
    ve Rahmâniyet ve Rahîmiyetini o vaziyetle ifade ediyor.
    insanlar, gaflet perdesi altında ve esbab dairesinde,
    o vaziyetin ifade ettiği hakikati tam göremiyor, bazen unutuyor.

    Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman, birden muntazam bir ordu hükmüne geçer.
    Sultan-ı Ezelinin ziyafetine davet edilmiş bir surette, akşama yakın "Buyurunuz" emrini bekliyorlar gibi
    bir tavr-ı ubudiyetkârâne göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli Rahmâniyete karşı,
    vüs'atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele ediyorlar.

    Acaba böyle ulvî ubudiyete ve şeref-i keramete iştirak etmeyen insanlar, insan ismine lâyık mıdırlar?

    Allah'ın cc. bizlere yapmamızı emrettiği ibadetlerin hiçbirisi yoktur ki onlarda birçok hikmet olmasın. Her ibadette Rabbimiz sayısız hikmetler gözetmiştir. Tutmuş olduğumuz Ramazan Orucu'nunda sayısız hikmetleri elbette var. Bu hikmetlerden Allahın Rububiyeti noktasındaki hikmeti üzerinde duralım inşallah.

    RUBUBiYET : Cenâb-‎ Hakk‎n her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu ş‏eyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idâresi alt‎nda bulundurmas‎ı vasf‎ı.

    Cenab-ı‎ Hak ‏şu gördüğümüz yeryüzünü öyle bir tarzda yaratmış‎t‎ır ki; bir cihetle tüm varl‎klar‎n istifade edebileceği geniş‏ ve büyük bir sofra hükmüne getirmi‏ş. Öyle bir sofra ki; bütün canlı‎ türleri o azim sofradan istifade ediyor ve her nevin, her tür canl‎ın‎ın o sofradan kendine uygun rı‎z‎ıklar‎ı bulmas‎ı mümkün. Mesela Allah bir ku‏şu yaratı‎rken onun terbiyesi, idaresi için gereken en uygun rı‎zk‎ı da yaratmay‎ı ihmal etmemiş‏. Ar‎ıy‎ı yaratm‎‏ış, çiçeği de yaratm‎‏ış. ineği yaratmış‎‏, otsuz b‎ırakmamış‎‏. Her canl‎ın‎ın ne ihtiyac‎ı varsa, onu yarat‎ırken onun ihtiyac‎ı olan ş‏eyleri de beraberinde halketmiş‏. Hepimizin havaya ihtiyac‎ var ve yaş‏ad‎ığım‎ız dünyada da hava var. Suya ihtiyac‎ım‎ız var, dünyada su da var. Yani ş‏u koca yeryüzü hepimizin idaresi ve terbiyesine gereken r‎ız‎ıklarla dolup taşı‏‎yor. Cenab-‎ı Mevlam bu r‎ız‎kılar‎ı tam ihtiyacı‎mıza uygun ş‏ekilde ve zaman da yarat‎ıyor. Karpuza en çok ihtiyaç hissettiğimiz mevsim yaz ve onu yaz mevsiminde yarat‎ıyor. K‎ış ortası‎nda yaratm‎yor. Bu suretle bizlere Rububiyetindeki mükemmelliğini, bilerek, görerek, hikmetle herşeyi yaptığını, Rahmaniyetini, Rahimiyetini, merhametini, ‏şefkatini, r‎ız‎ıkland‎ır‎ıc‎ılığın‎ı gِösteriyor.

    Evet Allah‎'ın nimetleri hep gِözümüzün önünde, sebeplere taksim edilmeyecek kadar da aş‏ikar asl‎ında. Çünkü ihtiyaçla, ihtiyaç sahibi arası‎nda bir uygunluk var. ihtiyaç sahibini bilen aynı‎ zamanda ihtiyacı‎nı‎n ne olduğunu da biliyor, gِörüyor. Bunu mü‏şahede edebiliyoruz. Yukarı‎daki örnekler sadece bir kaç‎ı. Peki bu yeryüzü sofras‎nı‎n en mü‏şerref misafirleri olan insanlar, bu nimetlerin ne kadar fark‎ındayı‎z. Bütün mahlukat kendine uygun hamd-ü senas‎ın‎ı Rabbine dile getirirken, insanlar‎ın bundan çoğunlukla uzak kald‎kları‎n‎ı gِörüyoruz. Hatta bu sofranı‎n daha da k‎ymetli misafirleri olan Müslümanlar‎ın dahi, bu nimetlerden gaflet içinde olduğunu gِörüyoruz.

    Mesela inek süt veriyor, sütü ineğin iyi beslenmesinden biliyoruz. Arı‎ bal yap‎ıyor, bu sene çiçek çoktu diyoruz. Birisi bize sevdiğimiz bir yiyecek ya da bir hediye verse, ona minnet ediyoruz, onu tek sebep olarak gِörüyoruz o nimetin bize ula‏şmas‎ında. Halbuki o sebepler ancak araç‎ olabilirler. O sebeplerin arkas‎nda iş‏leyen bir el vardı‎r. Sebepleri tanzim eden Biri vard‎r. Bir Müsebbib vardı‎r. Bizler zahire gِre hükmettiğimizdendir ki; bize en son hangi elle gelmiş‏se bir nimet, nimeti ondan biliyoruz, gaflete düş‏üyoruz. Birinci Sِözde de geçtiği gibi; "Bir padi‏şah‎ın k‎ymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adam‎ın ayağını öpüp, hediye sahibini tan‎ımamak ne derece belahet ise; öyle de, zahiri mün'imleri medih ve muhabbet edip, Mün'im-i Hakiki'yi unutmak, ondan bin derece daha belahattir"

    Evet bizler bu veciz ifade de olduğu gibi, k‎ıymettar hediye kimden gelmi‏şse tabiri caizse onun ayağın‎ı öpüyoruz. As‎ıl hediyeyi göndereni aklı‎mı‎za bile getirmiyoruz.

    işte Ramazan-ı‎ Şerifteki Oruç bizleri bu gafletten uyandı‎r‎ıyor. Gün içerisinde midemizin yemeğe, suya artan ihtiyac‎ı, Rabbimizin nimetlerini hatı‎rlamamı‎za ve onlar‎ın k‎ymetlerini idrak etmemize vesile oluyor. Allah'ın Rububiyetinin faaliyetlerini ihtar ediyor bize orucumuz. iftar vaktinde tüm Müslümanlar bir ses bekliyor, bir i‏şaret bekliyor ayn‎ı orduya has bir nizam içinde. Tüm ordu külli itaatini sunuyor Padi‏şah‎ına, umumi ve azim bir ubudiyet içerisine giriyoruz. Tüm islam alemi bir sofra etraf‎nda toplanmış‎‏, Rabbinin emrini bekliyor hissini yaş‏atı‎yor insana. iftara yakı‎n o dakikalarda sofranı‎n ba‏‎şında beklemek Sünnettir. Biz o sünneti ya‏şarken aynı‎ zamanda o nimetlerin nereden geldiğini anlama f‎rsat‎ın‎ı bulmuş‏ oluyoruz. Nimetlerin gerçek anlamda fark‎ına varma f‎ırsat‎ı buluyoruz.

    Dü‏şünelim; Senede bir defa Ramazan ay‎ı olmasa, ne zaman oturup o nimetleri bize vereni dü‏şünüp hamdini yapar‎ız, ya da bunu ne kadar yaparız ? Ne kadar tefekkür ederiz o nimetleri vereni ? "Acaba bِöyle ulvî ubudiyete ve ‏şeref-i keramete iş‏tirak etmeyen insanlar, insan ismine lây‎ık m‎ıd‎ırlar?"

    سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük