“Rûm kayseri, imparatoru, Abbâsî halîfesi Me’mûn bin Hârûn’a bir haberci gönderdi. Bu habercinin yanında, heybetli, kendini beğenmiş biri vardı. Haberci, halifeye;
-Bu adam, dinleri inkâr ediyor. Bir yaratıcı olduğuna inanmıyor. Rûm papasları buna cevâb veremedi. islâm âlimleri bunu susturursa, milyonlarca Hristiyanı ve Müslümânı sevindirecektir dedi. Halife, âlimlerle görüştü ve Bağdâd âlimleri;
-Buna ancak Ahmet Nişâpûrî hazretleri cevâp verir, dediler.
Bunun üzerine Glossary Link Halîfe, sarâyda, belli bir gün ve sâatte âlimlerin toplanmasını emretti. O gün ve saatte, Glossary Link ateist dahil herkes toplandı. Fakat Ahmet Nişâpûrî hazretleri toplantı yerine geç geldi ve;
-Yolda, acâyip, şaşılacak bir şey gördüm. Onu seyredince, buraya geç kaldım. Dicle kenârında gemi bekliyordum. Yerden büyük bir ağaç çıktı. Sonra bu ağaç kendi kendine yıkıldı, parçalandı ve bu ağaçtan tahtalar meydana geldi. Sonra da bu tahtalar, birleşerek, bir gemi oldu. Gemi, bir kaptanı falan olmadan, suda kendi kendine hareket etti dedi. Bizans’tan gelen ateist, bu sözleri işitince, yerinden fırladı ve;
-Bu adam Glossary Link deli olmuş. Hiç böyle şey olur mu? Böyle söyleyen, yalancıdır ve buna aklı olmayanlar inanır dedi. Ahmet Nişâpûrî hazretleri söze karışarak;
-Bunlar, kendi kendine olamayınca, yeryüzündeki şaşılacak şeyler, kendi kendilerine nasıl var olur? Bunları yaratan biri olmadığını söyleyen, daha akılsız ve Glossary Link ahmak olmaz mı? dedi.
(Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) [Müminun 115]