kelimenin tam anlamıyla "hayvanlar gibi" çalışacağınızı bilin. ilk iki yıl preklinik, sonraki üç yıl klinik ve yılda yirmiye yakın teorik ders alacaksınız ve bunları idare edebilmek için özel hayatınızdan tavizler verecek, uykusuzluk ve yorgunluk yaşam şekliniz haline gelecek. rahat rahat üniversite okuyan arkadaşlarınızı görünce çılgınlar gibi kıskanacaksınız. maddi manevi çöküntü yaşayacak, çok kez bırakıp gitmeyi düşüneceksiniz.
alçı, mum, akrilik, su, tükürük, kan, gürültü; bunlara alışın çünkü hayatınızın çok büyük bir kısmını kaplayacaklar. iğrenmeyi bırakın, yeri gelecek ölçü aldığınız hasta avucunuza kusacak*, yeri gelecek bir damardan yüzünüze kan fışkıracak*, belki de hayatında hiç diş fırçası kullanmamış hastalarınız olacak*. bunlara alışmak zorundasınız.
uzun süren sınav dönemleri*, her sınav dönemi çalışılacak yüzlerce sayfa, sınavlara girebilmek için bitirilmesi gereken stajlar her zaman stres kaynağınız olacak.
sevgilinizden, ailenizden çok hastalarınızla, teknisyenlerle konuşacaksınız, çoğunuzun gece yarısı arayacak hastaları olacak. türkiye'de çok insanın psikolojisinin bozuk olduğunu varsayarsak hastalarınızın problemlerini dinleyeceksiniz, sormasanız dahi onlar zaten anlatacaklar.
ancak şöyle bir durum da var ki bir hastayı tedavi edip iyileştirdiğiniz zaman duyduğunuz huzur dünyalara bedel, hastanın içten bir teşekkürüyle tüm bu zorlukları unutup "iyi ki bu mesleği seçmişim" diyeceksiniz.
özetle sevmiyorsanız, sırf puanınız yettiği için bu bölüme girdiyseniz bu okul bitmez; seviyorsanız da ite kaka biter çok umutlanmayın.