Türkiye'deki akademisyenlerden nefret eder hale geldim. çünkü %95'i genellikle hayatta başarısız olmuş, ezik bir hayat sürmüş, gizli komplekslerle donatılmış kişilerdir. ve aslında bir balta'ya sap olamayacak kadar yetersiz olduklarından akademisyenliği seçiyorlar. o yüzden o iğrenç ego'ya sahipler. o yüzden dersin tamamını kendilerine ayırır, o yüzden tüm derste kendilerini anlatırlar; şurda bulundum, şurda şunu yaptım, şu otelde bulunurken yanıma şu adam geldi ve bana şöyle dedi vs vs, ulan bana ne bunlardan? bana ders anlat diyecem ama sen de o dersi bilmiyorsun o yüzden slaytları açıp ordan okuyorsun. ve o düz mantığınla slaytta gördüğün şeylerin ne anlama geldiğini dahi bilmiyorsun ama allah var çat pat okuyabiliyorsun. ahh bir de ingilizce olmasa ne güzel okursun(!). sayısal verilerle dolu bir dersi örnek çözümleriyle zenginleştirmek yerine onu şöyle, bunu şöyle, berikini de bunların üstüne ekleyin çıkar sonuç diyip ama asla söylediklerini uygulayamayan akademisyen gördüm ben. sınıftaki öğrencileri kafanda kodlamakta üstlerine yoktur. aslında hepsi birer gizli faşisttir bakmayın öyle herkese aynı mesafedeyiz ayaklarına. çoğu sosyal hayatı sıfıra indirgemiş sönük bir öğrencilik hayatı geçirdiği için öğretim üyesi olduğunda bunun acısını aktif bir sosyal hayatı olan öğrencilere karşı nefret besleyip bu nefreti derste göstermeye çalışarak öğrenciye düşük not ya da sınıfta bırakarak eskiye özlem hınçlarını ödetirler. her akademisyenin bir de yalaka bir grubu olur. doğal olarak onu pohpohlaması gerek bazılarını işte o bazıları kral ve soytarı misali padişahım çok yaşa nida'larıyla okulu bitirirler. vizyon sahibi kişiler hiç değiller. otursanız kendi alanları dışında iki muhabbet edemezsiniz. koca bir fakülte düşün belki 100 belki 200 akademisyen var ama biz sadece 3-4 hoca'yı sayabiliyoruz.