barış'ı tanıdığım yerde ne çiçekler vardı ne de başı bulutlarda bir çınar. simitçinin gevrek sesi bile giremezdi oraya. taş avluya kuşlar konardı yalnızca, bazen. adının anlamı dünyayı kucaklasa taşta büyümezdi barış. ama bunu bilmezdi anası. babasının sevdiği bir şarkıcının adıymış. yalnızca bu yüzden konmuş adı. neden orada olduklarını bilenler de bilmeyenler de sevdiler barış'ı. barış da onları sevdi. ama içlerinden birine tutkundu. bizimkisi alışılmadık türden bir sevda öyküsüydü. kuş kanadına binip çayırlara gitmeyi öğretti barış bana. düşle gerçek onun o yarım sözcüklerinde öylesine iç içe geçerdi ki dünyanın çirkinlikleri bir bulut gibi kayıp giderdi minik göğümüzden. küçücük avluda düşsel uçurtmalar uçurtmayı işte öylece öğrendim barış'dan.