akbil denen aparat hiç konuşmaz. "acaba içinde para mı yok", "noldu aldı mı şimdi?", "geçeyim mi, bitti mi, bu kadar mı?" diye düşünmemek için otobüslerdeki ekranı iyi takip edin. sesleri ezberleyin. öyle izmirdeki gibi "bakiyeniz yetersiz" ya da "lütfen kartınızı tekrar gösterin" gibi diyalog içeren uyarı beklemeyin. pavlovun köpeği gibi sese duyarlı olmalısınız.
ancak otobüs şöförlerinin geneli sorduğunuz soruya gayet iyi niyetle cevap vermeye çalışırlar. aynı anda 4 kişiye yer tarif edebilirler. izmirdeki şöförlerin geneli gibi sadece bıkmış, bezmiş bir halde kafa sallamazlar.
en önemlisi ise sanılanın aksine durağa otobüs gelince kapıya doğru koşmayın. gayet medeni bir şekilde sıraya girin. ben bizzat bunu yapıp "nooluyo niye kimse kapıya koşmuyo" diye şaşırıp karizmayı çizdirmemek için başka bir yere koşuyormuş gibi yapıp otobüsü kaçırmıştım.
iki nokta arasındaki en kısa yol düz bir çizgidir gerçeği istanbulda tamamen yanlıştır. iki nokta arasındaki alternatif yollar, günün hangi diliminde olduğun gibi etmenleri göz önüne alarak gideceğiniz yerin ne kadar süreceğini tahmin ettirin. ona göre yanınıza yiyecek, radyo, pijama falan alın. *
ha bir de simide gevrek, çekirdeğe çiğdem diyin ama otobüse otobüz demeyin.
metroda da bizdeki gibi seksi hatun sesi ile yönlendirilmeyi beklemeyin. "bok vardı da geldin bindin bu metroya" ses tonu ile karşılanacaksınız üzerinize alınmayın.