Meyhanedeki adam
Her geçen gün yeni bir sığınak arıyordu kendine , parçalanmış hayatının son zerrelerinde , hayata dair son tutunuşlarına ev sahipliği yapacak bir yer. Yorgundu. Yaşamak yormuştu onu da herkesi yorduğu gibi. Yaşanmışlıkların değil de yaşayamadıklarının ağırlığıydı altında kaldığı. Deniz kenarında , hayatın akışından çok uzağa konuşlanmış salaş meyhanesinde rakı bardaklarında teselli arıyordu. Herkesin imrendiği bir hayatı olmuştu . Başarılı bir adamdı , kendi elleriyle kurduğu şirketini dünyaya kabul ettirmişti. iyi bir eşi , mükemmel bir aile hayatı , sosyal çevresi vardı ya da en azından herşey mükemmel görünüyordu dışardan bakanlara. O, yine o sahil meyhanesinde sorguluyordu kendini , pişmanlıkların sardığı bedenine daha fazla zarar vermek için hem içki hem sigaraya yükleniyordu. Kendini saklamayı hep başarmıştı , dışardan bakanlar onun duygularını anlayamazdı o istemediği sürece. Bir tek meyhanedeki Yorgo baba vardı halinden anlayan , bir de meyhanenin tahta iskemleleri. Her geldiğinde aynı şarkı çalıyordu sanki , "yastayım diyordu şarkıda , yaşlandım artık bıraktığın gibi değilim bir kızım var evliyim" . Üstünden uzun yıllar geçmişti halbuki , hiç görmemişti onu , hiç duymamıştı sesini arasıra ortak dostlarından gelen haberler dışında bir şey de bilmiyordu şu anda ne yaptığı hakkında. Bu kadar zaman kalbinin bir köşesini herkese kapamıştı , bir mabet ayırmıştı ona o köşede , her gün ama her gün oraya girerdi , anıları tazeler sanki yanındaymış gibi dertleşirdi onunla. Bir kişiye bu kadar zaman onu görmeden , duymadan , dokunmadan nasıl aşık kalabilmişti , şaşırıyordu. Hayat işte , sürprizleri vardı , en iyi bahçıvanlara yaptırdığı o kusursuz güzellikteki bahçesi gibi değildi , onun yollarında bataklıklar vardı , patikalar , taşlıklar vardı . Belki gururundan geçememişti o yolları , tüm dünyaya kafa tutan adam bir kişiye yeniliyordu ya da kendine. Sevdiği gitmişti belki ama o hep onunla kalmıştı aynı yerde
istanbul , 2006 .