devlet

entry396 galeri video2
    246.
  1. Ne devletmiş bu ya kardeşim! Derya deniz anasını satıyım yaz yaz bitmiyor bir türlü! incileriniz dökülmeyecekse okuyun bi Z’@hmet!

    Anlayacağınız üzere bugünkü konumuz yine devlet. Konumuz mukayeseli betimleme tekniği dikkate alınarak işlenecek. işte mukayese edilecek kavramlar: “devletimizin bekaası” diye başlayıp sonunda yutturdukları kıymıklı kazığın yakıcı etkisiyle bomboş otobüste dahi ayakta gitmemize neden olacak caydırıcı (off ki off) ses, jest ve mimikler topluluğunu esas alan yönetim anlayışı ile paralel evrendeki fiziksel olarak karşıt madde niteliğindeki yönetim anlayışıdır.

    Bilindiği üzere Aristo din ile devleti üst üste getirip dini yapışkan bir kaymak tabakası devleti ise sert ve kırılgan bir gofret parçası olarak birleştirmiş ve “Ülker Dokuzkat Tat” gibi uzun yıllar raflardaki yerini koruyacak olan Skolastik Felsefeyi icat etmiştir. Ortaçağ, katran kokulu tarihinde, engizisyonlarca, her türlü bilimsel bilginin dogmalarla eşleşip eşleşmemesine göre yargılandığı çağa verilen addır. Bu çağ bu kadar kurşuni renkli görünse de yine de geleceğimizi şekillendirecek önemli bilimsel atılımlara gebe kalmış, ikiz ve üçüz doğumlarıun yanı sıra hüzünlü düşüklere de sahne olmuştur. Şimdi bu çağı incelerken bir miktar astronomi çapkınlığı yapacaz. Astronomiyle olan tek gecelik ilişkimizi Batlamyus, Kopernick, Galilei Galileo ve Kepler ile çeşitlendirip daha sonra konumuzla olan bağlantısını ele alacağız.

    PRE-HiSTORiK AYYY! PARDON! PRO-HiSTERiK DÖNEM-LEVIATHAN’IN DOĞUŞU

    Aristo’nun kaymaklı gofreti, dillere destan lezzetiyle özellikle Katolik camiasının vaftiz, mevlit, düğün-dernek hatta belki biraz gerdek törenlerinde dahi vazgeçilmezi olmuş; gündelik yaşamın delik kısmının kapatılması için herif-avrat, çoluk-çombalak, torun-tombalak tüm maraba-i beşere zorla yutturulmuştur. Hal böyleyken Dünyayı Evren’in merkezine oturtan Aristo, hayatın kaynağı Güneş’in dahi Dünya’nın etrafında döndüğü tezini savunup durmuştur. Hah işte bu tez devlet kuramına da nasıl olduysa şaaaak diye uymuş ve tam yerine laaaap diye oturmuştur.

    Her ne kadar halk, ortak bir konsensüs sonucu nesillerinin idamesi uğruna Leviathan’ı (devlet) kendi elleriyle yaratmışlarsa da, O’nun yaratıcılarına da bu kadar nankörlük edebileceğini asla akıllarına getiremeyecek kadar da saftirik olmuşlardır. Hayat veren her ne kadar halk olsa da, bizim Leviathan kendini merkeze yerleştirip, etrafındaki yörüngelere de çapına, daha doğrusu hortumunun çapına, bakarak irili ufaklı çeşitli marka ve çapta halk kitlesi yerleştirmiş; onların kendi varlığının idamesine hizmet ettirmek üzere dairesel bir yörünge de birbirlerine de denk getirmeden (bak başarıya bak) çevirip durmuştur. Cebinin çapı büyük olanlar Leviathan’a daha yakın yörüngelere konumlanmış böylece Leviathan’ın enerjisinden etinden, sütünden, derisinden ve yününden daha fazla nasiplenmiştir. Cep delik, cepken delik, kevgir misin be kardeşlik partisine üye olanlar ise nah kör itin öldüğü yerde kendilerine anca yer bulabilmiş ve Leviathan ile diğer yakın yörüngelerdeki keleklerden kopan kırıntılarla beslenir olmuşlardır.

    Bu teorinin matematiksel ispatı ise şu şekildedir: Devletin mutluluğu halkın mutluluğuna eşitlenmiş ve yörünge sayısı kadar da bu eşitliğin Leviathan tarafına üs yazılmıştır. Her yörüngenin mutluluğu sırayla Leviathan tarafındaki x bilinmeyeninin n tamsayı üslüsünün türeviyle bulunmuştur. Böylece 1. Yörüngenin katsayısı en yüksek çıkmış, nasibini katmerlemiştir. Son yörüngede ise sadece x’in 1. dereceli üssü kaldığından bu işlemin türevi 1 olarsak çıkmış (hay kör talih işte) bu kardeşlerimizin eline sadece 1’i simgeleyen üç boğumlu orta parmak kalmıştır.

    BiZiM LEViATHAN OĞLAN BÜYÜYOR-FALLiK DÖNEM

    Leviathan’ınımız hayat eğrisinde epey yol aldı alıyor. Artık kendisini daha yakından tanıma zamanı gelmiştir. Bu dönemde Leviathan’ımız kimliğinin iyice farkına varacak, her ne kadar o dönemde varlığını teorik olarak bilmese de, modern bilimin öncüsü Newton’un evrensel kütle çekim yasasından olabildiğince faydalanarak, merkezdeki yerini perçinleyecektir. Bunu da yakın yörüngeleri kendine daha fazla çekmek suretiyle sağlayacaktır. Yakın yörüngelerde, Leviathan’ın etinden sütünden derisinden ve gerisinden yeterince faydalanmak için bekleşen pişkin sülükler, Leviathan’ın kendilerine sunduğu nimetler için onun etrafında sema dönmeye devam ederken; giderek daha da fazla midelerini şişirirler. Her an deri değiştirmeye hazır tırtıllar gibi şiştikçe yeni dar gelen sülükler, her kabuk değiştirmede yeni holdingler, yeni tröstler vücuda getirirler. Kendi vücut ağırlıklarının onlarca katına kadar emme kapasitesine sahip sülüklerimiz kütle çekim yasasının öngörüleri ışığında kütlelerini daha fazla artırma ve Leviathan’a (anakütle) olan mesafeyi azaltma gayreti içindedirler. (Bkz: Newton Evrensel Kütleçekim Yasası) Leviathan’ımız hızlı ve amansız büyümenin, ayağa kalkıp özgürce yürümenin, daha doğrusu akılsız başın, cezasını ayaklarında oluşan varis acılarına katlanarak çekmektedir. işte bu noktada Leviathan’ımız sülüklerin de artık kendisine faydalı olma zamanı geldiğini düşünerek; kütlesi artan ve artmaya müsait sülükleri, bacaklarındaki varislere yapıştırarak hem kendini rahatlatır hem de büyürken edindiği pis kanı, bu yeni nesil kontr-sülükler vasıtasıyla bünyesinden uzaklaştırarak; psikolojik ve fiziksel olarak kendini temize çıkarır. Bu süreçte sülüklerin her türlü şımarıklığına göz yuman Leviathan’ımız, bu sayede kontr-sülüklerin kendisine olan bağlılıklarını da garanti altına alır. Kütlesi artan sülükler teorik sınıra eriştiğinde ise yasa gereği anakütle ile birleşerek yok olurlar aslında buna Leviathan’ımızın kendini koruma yöntemi olarak da bakabiliriz. Sürekli beslenen kontr-sülüklerimizin sonu gelmez iştahının kendine zarar vermeye başladığını keşfettiği noktada, Leviathan’ımız içgüdüsel olarak, bunların üzerine tuz serperek onları mutlak sona doğru itekler.

    Peki bu esnada bizim delikli parti mensubu son yörüngelerdeki 7.65 mm çapındaki standart kalibre halk kütlesi ne yapmaktadır? Hala yaprakla avret yerlerini örtmeye çalışan bu güruh, ototrof bir yaşam sergilemeleri sebebiyle besin zincirinin en altında yer almaktadırlar. Pek muhterem Leviathan’ımızın ısı ve ışığından yeterince faydalanamadıkları için ne fotosentez ne de biyolojik olarak müsait olamadıklarından kemosentez yapabilen bu garip-gureba, fakir-fukara kitle giderek daha da zayıflayarak, Valentino gibi modacılar tarafından sıfır beden diye tabir edilen, 34 bedene kadar gerilerler. Bu durumda Newton’cuğmuzun değerli yasasının acımasız adaleti işleyerek; bu gurebanın azalan kütlesi nedeniyle zayıflayan kütleçekim kuvveti, bunların giderek daha da fazla anakütleden (Leviathan) uzaklaşmalarına neden olur. Burada hemen fonda gurebamızın 1. Sınıf soundtrackini duyabilirsiniz: Ahmet KAYA’dan “Haram Bana” . Bu sırada kimi gurebanın kast-ı aşan kendini geliştirme ve sınıf atlama duyuları gelişmeye başlar. Gurebamızın bu özgürlükçü havai tutumu astrolojik açıdan yay burcu erkeğine tekabül etmeleriyle de ilintilidir. Nitekim Leviathan’ınımızın astrolojik konumu ise neredeyse akrep burcu kadını gibidir. Yani aşırı sadakat düşkünü, kindar, intikamcı ve ancak fetişist bir sadakatle bağlanıldığı süre boyunca şefkatine mazhar olunabilecek kadar da prensip sahibi.

    Leviathan’ımız bu dönemde kendini ve konumunu daha iyi gözlemleme şansı bulur. Bu dönemde elde ettiği gözlem sonuçları Aristo’nun mutlak dairesel evren modeliyle bir miktar çeliştiğinden, Merkezi konumunu 5 cm sağda olarak değiştirerek radyoaktif açıdan daha da kararlı ve radikal bir konuma bürünmüştür. Böylece yörüngelerin modern astronomiye yaklaşarak biraz eliptik olduğunu kabul etmiş durumdadır. Bu durum, Batlamyus’un gözlem sonuçları dikkate alındığında, her yörüngenin bazen yakın, bazen uzak, bazen parlak ve bazen de mat olabileceğini ortaya koymaktadır. Bu gözlem sonuçları ise Leviathan’ımızın en sadık yakın yörüngelere dahi daha fazla şüpheci yaklaşmasına ve ayrım yapmaksızın tüm yörüngeleri fişlemesine yol açmıştır. 5 cm daha sağda konumlanmak ise Leviathan’ımızın muhafazakar ve statükocu tavrını iyice artırmaktan başka bir işe yaramamıştır.

    Bu dönemde cinsel açıdan da kendini tanımlamaya çalışan Leviathan’ımız artık kendini erkeksi hissetmeye başlayacak ve oidipus sendromu nedeniyle analara yakınsayarak her türlü ajitasyonu analar üzerinden yapma yolunu seçecektir. Oidipus sendromunun olumsuz etkisi ise analara karşı kendine rakip gördüğü simgesel baba olan erkek kalabalığa, sanki ölmelerini çok istermişçesine, daha fütursuzca ve acımasız görevler verilmesine neden olacaktır. Pipisiyle çok meşgul olan Leviathan’ımızın en büyük zevki bu dönemde pipisini bir silah olarak kullanabilmeyi öğrenmiş olmasıdır. En büyük haz kaynağı olan pipisini müsait her ortamda, her misafirlikte amcalara göstermekten çekinmeyen Leviathan’ımızın en büyük korkusu ise sünnet’dir. Öyle ki bu korku obsesif-kompulsif bozukluğa varacak kadar ileri boyuttadır. Ancak henüz evrende kendini yalnız zanneden Oğlancığımız, merkezin 5 cm sağındaki konumuyla hala kendini güvende hissetmekte, kirve ile sünnetçi varlığının bulunmaması en büyük mutluluk kaynağıdır.

    Peki acaba kirve ile sünnetçi devler ülkesindeki birer masal kahramanından mı ibaretti?
    To be continued…
    0 ...