deizm

entry575 galeri
    303.
  1. Filozoflar değişme ve değişmezlik konusu üzerinde dururken,
    çoğu zaman konuyu birlik ve çokluk tartışmasını da içine alacak ölçüde
    genişletmiş ve değişmezlik ile birlik, değişme ile de çokluk arasında sıkı
    bir ilişki görmüşlerdir7. Meselâ, Plotinos (204-270) ilk varlık adını
    verdiği Bir’den evreni oluşturan varlıkların çıkışını anlatırken, Bir’in her
    türlü değişmeden uzak bir varlık olduğunu söylemekte, değişmeyi ise
    O’ndan çıkan varlıkların çokluğu ile başlatmaktadır8. Bu ayırımda,
    gerçeklik olarak nitelendirilme noktasında, bir ve değişmez olanın
    çokluk ve değişme içinde olan karşısındaki önceliği açıktır.
    Buraya kadar Yunan filozoflarından bazılarının değişme ve
    değişmezlikle ilgili görüşlerini ele aldık ve gördük ki, Herakleitos’un
    dışında kalan filozofların pek çoğu değişmezliği en üst derecedeki
    gerçekliğin ayrılmaz bir vasfı olarak görmektedir. En üst derecede
    gerçek olan varlık mutlak yetkinliğe sahiptir; mutlak yetkinlik ise elde
    edilebilir olan her şeye sahip olmak demektir. Bu durumda, en üst
    derecede gerçek olan varlığın herhangi bir kaynaktan bir şey alması,
    dolayısıyla da değişmesi sözkonusu olamaz.
    Yunan filozoflarının gerçeklik ve değişmezlik arasında kurduğu bu
    özdeşliğin, Hristiyan ve islâm kültüründe yetişen teist filozoflar üzerinde
    derin etkileri olmuştur. Bu filozoflar, Tanrı’yı en üst derecede kemâl
    sahibi bir varlık olarak kabul ettikleri için, Yunan filozoflarının mutlak
    gerçekliğe atfettikleri değişmezliği kendi inandıkları Tanrı’ya da
    atfetmekte bir an bile tereddüt etmemişlerdir.
    Yunan felsefesi ile Hristiyanlık arasında etkisi günümüze kadar
    devam etmiş olan ilk karşılaşma, Hristiyan ilâhiyatının kurucularının
    başında gelen St. Augustine’in (354-430) Plotinos’un “Enneadlar”ını
    okumasıyla başlamıştır. Augustine bu eserde yalnız Plotinos’un
    felsefesini değil, Platon, Aristoteles ve Stoalıların bir sentezini de
    bulmuştur9. Felsefe ile Hristiyanlığın uygunluğunu gösterme
    konusunda büyük çaba harcayan Augustine, Hristiyanlığın Tanrı’sını
    felsefe diliyle anlatma yolunu seçince, Yunan düşüncesinin gerçeklik ile
    değişmezlik arasında kurduğu özdeşliği, Tanrı ile değişmezlik arasında
    kurmakta bir sakınca görmemiştir. Augustine’e göre Tanrı en
    mükemmel varlıktır; bu nedenle O’nun değişmesi düşünülemez:
    “Değişme içinde olan bir varlık kendi varlığını muhafaza edemez.
    Değişmeye maruz bulunan şey, gerçekte hiç değişmemiş olsa bile, sahip
    olduğu varlığını kaybedebilir. Bu nedenle, en gerçek anlamda ( in the
    truest sense) varlık olarak adlandırılacak şeyin yalnız değişmeyen değil,
    hiçbir şekilde değişemez olduğu da kabul edilmelidir
    2 ...