Pazar gunleri kilisenin icindeki nahos borek kokusuyla sarmalanmis vanilyali mumlarin kokusunu, ortalikta kosusturan kardan adam gibi giydirilmis cocuklari, pederin verdigi kalitesiz buz gibi sarabi, hasta oldugu halde ilahilere hep eslik eden o kadini ozluyorum.
Semsiyemin ters donmesini, yun etekler giymeyi, montumun cebinde kahve kremasi tasimayi, hem battaniye hem yorgan ile kopegime sarilip uyumayi, sikildigimda sozluk okumayi ozluyorum.
Evde tek basima gunluk yazmayi, odamin duvarlarina resim cizmeyi, travis'ten my eyes dinlemeyi, oykuler yazmayi, turkiye'de islamcilik ve liberalizmi arastirmayi, hatta anayasaustuluk tezi okumayi, romeo ve juliet'i ve macbeth'i tekrar tekrar okumayi, danimarka'da cektigim fotograflara bakmayi ozluyorum.
Sonra soakkta yasayan ve kisin usuyen insanlar geliyor aklima. Kendimi suclu hissediyorum. Sonucta ben ozlemesem dahi gelecek kis.