Geçen hafta öğretmenimiz bizden, sınıfı süslemek için rengârenk balonlar, döndüğünde gözlerimizi kamaştıran ışıltılı toplar, desenli kağıtlar, kısacası sınıfı süslemek için bir şeyler getirmemizi istedi. Eski yılı uğurlayıp yepyeni bir yılı kucaklamak için kendi aramızda küçük bir eğlence düzenleyecekmişiz. Bütün gün hemen herkes bundan bahsedip heyecandan duramazken, sıra arkadaşım Murat bu coşkuya katılmıyordu. Onun gözlerinde de merak dolu bakışlar vardı; ama o hiç bu konuda konuşmadı.
Yılbaşı hafta sonuna denk geliyordu, biz pazartesi günü kutlayacaktık. Bir gün önce olmuş, bir gün sonra olmuş ne çıkardı, Allah'ın günü çoktu nasılsa. Ve hepimizin heyecanla beklediği gün geldi. Sınıftaki birkaç kız, daha önce gelip tüm hünerlerini herkese kanıtlamak istercesine sınıfı herkesin başını döndürecek şekilde donatmışlardı. Öğretmen gelip hepimize yerimize oturmamızı söyleyene dek minik gözlerimizdeki büyük mutlulukla seyrettik beton duvarlardaki ışıltılı dünyayı. Biraz sonra sınıf annemiz Gökçen teyze ve beraberinde birkaç kadın sınıfa kuru pasta ve içecek taşıdılar, hepimizin aç karınlarını doyuracak kadar boldu şölenimizin tüm nimetleri. Bizim grup günlerce bir şey yememişiz gibi saldırmıştık pastalara, narin ve kibar kızlar grubu halimize gülerek sıranın kendilerine gelmesini bekliyordu. O sırada Murat'ın en arka sırada oturduğunu, tüm olan bitene kayıtsız kaldığını ve kafasını bir şeylerin kurcaladığını fark ettim, nedenini öğrenmek için bir gün beklemem gerekti. O gün merak dolu bakışlarla bir ileri bir geri yürüdü durdu, arada bana bir şeyler soracak gibi olduysa da hemen vazgeçip ileri geri yürümeye devam etti.
Ertesi gün kolunda yeni bir saatle çıkageldi okula, ve gözleri ışıl ışıldı bütün merak izlerinden arınmış olarak. Yanıma geldi hemen ve heyecanla yeni saatini gösterdi "Noel babanın hediyesi." Diyerek. Dün, sınıftan bir kız, diğerlerine Noel babanın kendisine tüm yıl boyunca uslu bir çocuk olduğu için getirmiş olduğu hediyeyi gösterirken Murat da duymuş bu konuşmayı, meğer o ilk kez duymuş Noel babayı, o yüzden bize soramamış, hem ona hediye gelmediğini anlarsak bütün sene yaramazlık yaptığını düşünürüz diye korkmuş. Eve gider gitmez işten yeni gelmiş olan babasının yanına sokulmuş ve ona "Noel baba diye birisi var mı babacım?" diye sormuş. Babası, oğlunun gözlerindeki meraklı bakışlara aldırmadan "Ne noeli ne babası be! Televizyondan izleyip izleyip bunları mı öğreniyorsun sen? Hadi git de ders çalış eşek sıpası!" diye çıkışmış. Murat!ın kafası çok karışmış, madem böyle biri yok o zaman Aylin!in oyuncak bebeğini kim almış ki? Üşümemek için kıvrıldığı sobanın yanında uzun uzun bunu düşünmüş. Hatta bütün akşam yemeği boyunca çorbasını içmeyip kaşık çatalla oynamasının nedeni de hep bunu düşünmesiymiş, dişlerini fırçalarken de pijamalarını giyerken de aklında hep bu sorular varmış. Işığı kapatmadan önce "Allah'ım, Noel baba diye biri varsa eğer söz veriyorum uslu bir çocuk olup annemi babamı bir daha hiç üzmeyeceğim. O zaman bana bir kol saati hediye eder mi? Koluma baktığımda zamanı görebilmeyi o kadar çok istiyorum ki. Beni dinlediğin için teşekkür ederim, iyi geceler. Diyerek duasını etmiş, o sırada da annesi gelip onu öpmüş, ışığı kapatıp sessizce odadan çıkmış. Bir ara annesiyle babasının kavga ettiğini duymuş sanki, hatta birisi dış kapıyı çarpıp çıkmış. Zaten annesiyle babası para yüzünden sürekli kavga edermiş, galiba babası annesinin bütün paralarına el koyup ona hiç bırakmıyormuş. Sonra da galiba evin dış kapı sesini duymuş. Birden sustu Murat, bu kadar ayrıntıya girmeye gerek yoktu sanırım.
Gecenin bi vakti annesi gelmiş başucuna, tam onu öpecekken Murat uyanmış ve gözlerinde gördüğü rüyanın etkisiyle biriken yaşlarla annesine "Sana bir şey soracağım ama nolur doğruyu söyle. Noel baba diye biri var mı?" diye sormuş. Annesi sevecenlikle gülümsemiş ve sorusunu "Evet oğlum, var." Şeklinde yanıtlamış. Murat devam etmiş : "Peki ben uslu bir çocuk muyum? Seni ya da babamı çok üzüyor muyum" Numaradan düşünür gibi yapmış annesi ve demiş : "Çok uslu bir çocuksun sen, benim oğlumsun. Hiç üzmedin sen bizi, canım oğlum." Ve oğlunun minik başına göğsüne yaslamak için bir adım atmış, ama oğlu onu itmiş ve minik elleriyle annesinin göğsünü yumruklamaya başlamış ve "Yalancı! Yalan söylüyorsun! Biliyorum işte ben uslu bir çocuk değilim! Çok kötü bi çocuğum! Öyle olmasaydım Noel Baba bana da diğer çocuklara getirdiği gibi hediyeler getirirdi! Ama o bana bugüne dek hiç hediye getirmedi!" diye bağırarak içli içli ağlamaya başlamış. Annesi acı içinde bi eliyle oğlunun iki minik yumruğunu tutmuş, diğer eliyle ise cebinden minik bir hediye çıkarmış ve demiş ki "Ağlama oğlum, bak bu senin hediyen. Bağışla beni, bunu dün gece Noel baba kapıya bırakmış, dün gece uyandırmak istememiştim, bugün de iş yorgunluğuyla unutmuşum, Bağışla beni..." Murat, bi hışım annesinin elinden hediyeyi kapmış ve süslü kağıdı yırtarak hediyesine kavuşmuş. Beğendiği kol saatinin aynısına. Noel baba da nasıl bilmiş alacağı hediyeyi? Demek ki o uslu bir çocukmuş! Evet, bu hediye bunun göstergesiymiş! Allah onun duasını duymuş, ne mutlu! Geç kalmış bir hediye de olsa çok mutluymuş, ama annesine çok kızmış. Nasıl olmuş da unutmuş Noel babanın getirdiği hediyeyi tüm gün boyunca vermeyi?! Saati hemen koluna takmış, annesine kızgın olduğunu göstermek için dönmüş sırtını ve saatine hayran hayran bakmaya devam etmiş onun odadaki varlığını umursamayarak. Annesi usulca yorganı düzeltmiş, parça parça olmuş paket kağıtlarını yerden toplamış ve sessizce çıkmış odadan.. Tam kapıyı örterken "iyi geceler oğlum.." demiş bir karşılık duymayacağını bile bile.. Hatta minik bir öpücük ya da teşekkür cümlesi.. Suçluymuş annesi, çünkü hediyeyi bir gün geç vermiş..