“Türklerin islam dinini benimsedikten sonra Arap- Fars kültürünün etkisi altında yarattıkları, öz ve biçim olarak ortak temler, belirli ilkeler çevresinde gelişen edebiyata verilen ad” divan edebiyatıdır. Divan adı verilen defterlerde bu şiirler tutulduğu için bu isim verilmiştir.
Tanımda önemli iki nokta var:
Türklerin islam dinin benimsedikten sonra: Din değişiminden kaynaklı bir öğretici görevi üstlenen Doğu’nun din yanında bize verdiği diğer şey de edebiyatları olmuştur. Unutulmamalıdır ki edebiyat, din sayesinde yayılır din dışı gelişir. Türkler, Ötüken’de de Göktanrı için şiirler yazar, ayinler yapardı. Doğu edebiyatında da Allah için övgüler yazılıyordu. Bu benzerlik bizi Doğu’ya çekmeye başladı.
Arap- Fars kültürünün etkisi altında yarattıkları: Bu şu demek; Türkler aynen almadı Doğu edebiyatını, kendi edebiyatlarında yoğurdu. Bu da bize yukarıda tartıştığımız konuya götürür. Eğer Türkçe ya da Türk edebiyatı olmasaydı Arap – Fars edebiyatı bize etki etmez, direk dikte ederdi. Lakin Doğu sadece bize etki ettiğine göre bizim zaten bir dilimiz ve edebiyatımız vardı. Bu edebiyat ve dili de küçümsememek lazım; nitekim bu dil ve edebiyat bizi Fars şairlerine kafa tutacak haddeye getirdi...
Divan edebiyatı ne zamandır hayatımızda var?
Divan edebiyatının ne zaman başladığı kesin olarak bilinemezken bazı güçlü tahminler genel yargıyı oluşturuyor.
Divan edebiyatı elde olan yazılı ürünlere bakılarak 13. asırdan başlatılmaktadır. Yalnız bu başlangıç önce dinî nitelikte olmuş daha sonra Hoca Dehhani ile din dışı hal almıştır. Yani 13. asırda divan edebiyatı, din dışı ( la dinî ) ve dinî – tasavvufî olmak üzere iki ye ayrıldı.
Bu aşamada da bizi yeni bir tartışma bekliyor:
13. asırda elde edilen bu metinlerde bir sanat vardı. Yani Türkler, yabancı oldukları bir edebiyatı alıp kendi dillerine yontarak eser veriyordu. Bu da hemen hemen imkansızdı çünkü dilin mutlaka bir işlenme süreci olmalıydı. işte buradan yola çıkan birçok araştırmacı Anadolu’daki islam etkisindeki edebiyatı daha gerilere götürmektedir. Elimizde buna kanıt yazılı eser olmasa da elde edilen yazılı eserlerin kaynakları anca bu şekilde mantık sınırına oturtulmaktadır.