Ne zamandır yazmıyordum zaten yazdığım süreçte de öylesine yazdığım için baya uygun bir park yeri buldum bu entry için. Ne mutlu! Bak üstad şair şiirde demiş ki diyerek başlayıp entelektüellik yapmak istemem ama yine de bu şair: bu evleri atla bu evleri de bunları da/ Göğe bakalım demiş. Bunu değiştiremeyiz. Zaten yazılmış söylenmiş hiç şeyi değiştiremeyiz. Uyarlarız sadece kendimize ve bu uyarlama ne kadar yakın olursa gerçeğine o kadar sevinir ve sonra o kadar üzülürüz işte. Bize hep üzülmek kalır mutlu anılardan miras olarak. Neyse bunları geçelim bence zaten şimdi bu yazıyı okuyan biri aha sevgilisinden ayrılmış gelmiş buraya ağlıyor diyecek. Öyle bir durum da yok ortada hani ama dedim ya uyarlarız kendimizi şarkılara şiirlere diye işte en son yapmış olduğum uyarlama en son içinde bulunduğum ruh hali en son damlatamadığım göz yaşını bir şiire uyarlamış oldum nedense. Buna gerek yoktu. bu şükrü erbaşın köylüleri niçin öldürmeliyiz şiirine ismet özelin akla karşı tezlerde bu sorunun karşılığını bulamıyorum/ içinden çıkılmaz bir olay ama önemsiz demesi gibi bir şeydi. Karşılığını bulduğum ruh hali sanki teşhis edilmiş bir hastalık gibi tedavisi olmayan bir hastalık gibi ortaya çıkmıştı işte. imgesel yaklaşmak istemiyorum bu konuya sanatsal bir şekilde hiç yaklaşmak istemiyorum. Ama yine de bu duruma yol açan olayları sanatsal değerlendirmemek gördüğüm en büyük oyunculuğa hakaret ve hatta küresel barış yalanlarından sonra en uzun oyuna sahne olan bu tiyatroyu aşağılamak olur. Saygı duyuyorum dekorundan ışıklandırmasına suflöründen kostümüne kadar üstelik. Saygı gerekli bir nitelik defalarca ezilen güruhlar için. Konuyu fazla dağıtmadan kelimelere bir ad verip bu şiiri yazan rainer maria rilkeye ve şu beyitine de edebiliğinden dolayı ezilerek saygı duyuyorum güneşlerce: ...bazen de geri dönmeni isterim bana/ seni besleyip büyüten karanlığa...