Felsefe tarihinin belki de en fazla sağa sola çekiştirilen genresidir egzistansiyalizm. Kalıplaşmış tanımlardan kendimizi sıyırdığımızda ise, insanın ufkunu 75 katına çıkartan düşünce sistemi bütünüdür diyelim... (tüh gider ayak kalıplaştım)
Hz.google kullanmayı bilen her insan evladı, bu akımın babasının kierkegaard olduğunu bilir. Benim kambur, artist, yakışıklı manevi abim, tam bir sokrates hayranlığı ile ironi kavramını şekillendirip, tarih yazmıştır. Felsefi bilgime güvenen ve kendi düşünsel felsefe sistemini geliştirmiş biri olarak (evet biraz hak edilmiş narsisizm her zaman iyidir) soren abimin toplu eserlerini okurken kafamın yandığını doruklarıma kadar hissettim.
Şimdi abim, varoluşculuğu basite indirgediğimizde aşağıdakileri özetler; hayatta 4 çeşit varoluşun olduğunu söyler.
1-) Yığın yaşamı (psikolojik) varoluş: "Ayşe bak, elelamin oğlu şunu bunu yapmış tü tü tü, veya bu mekan kalabalık, kesin kalitelidir bak bütün millet burda ayin yapıyor" tarzında çıkarımlarla karar verdiğimiz anlar vardır ya hani, sürü psikolojisi olarak adlandırdığımız; işte bu durumsallık kierkegaard'ın ilk varoluş biçimidir. Bu yaşam biçiminde kişi toplumla özdeşleşmiştir.Bir birey olarak kendi varlığından habersiz olan kişi, sosyal norm ve standartları, iyi ve kötünün belirleyicisi olarak kabul eder.
2-) Estet varoluş: Estet kelime anlamı olarak, kendi götünden uydurduğu bir kavramdır. Günümüzde bunu, elitist ve hedonist combosu olarak düşünebilirsiniz. insanın hazzın peşinden koşan, kendisini iyi hissettirren hemen hemen bütün eylemleri yapmasını öğütler. Bunun içerisinde mutlak anlamda cinselliği koyabilirsiniz zira, kendisi dünya tarihinin en efsanevi baştan çıkarıcılarından biridir, belki de en iyisi... Bu alan en geniş anlamda "kendin için yaşama" veya dolaysız yaşam alanıdır. Toplum zerre kadar umrunda değildir.
3-) Ahlaksal varoluş: Estet yaşam biçiminin: yorucu, doyuma asla ulaşılamayan ve bir süre sonra tatminkar bir sergileme oluşturmadığından ötürü, kişinin estet varoluşu terketmesi anlamına gelir. Ahlaksal varoluş akıl, kendini adama ve denge ile karakterize edilir. Bu varoluş aşamasında; birey yanlızca kendisi için değil, her için en iyisini düşünerek eyleme geçer.
4-) Tanrısal Varoluş: Bu alan bütün eserlerinde dinsel varoluş diye geçer fakat bunu tanrısal olarak yorumlamak, kierkegaard'ı anlamaktır. ilahiyatçı olarak lanse edilse de, soren katıksız bir deisttir. Ahlaksal varoluşun bir süre sonra ahmaklarla uğraşmaktan başka bir işe yaramadığını düşünür ve dünyevi hayattan mümkün mertebe elini eteğini çekerek, tanrıya ulaşmayı amaçlar. Şu bir gerçektir ki; kierkegaard kadar tanrıyı arayan, içselleştirmeye çalışan başka bir düşünür bulamazsınız.imanın olanaklı olması için nesnel olarak kesinlik bulunmadığı halde, kişinin bu belirsizliğe rağmen tanrıya tutkuyla bağlanılması gerektiğine inanır.
Kısacası varoluş sistemi ilk olarak psikolojik olarak başlar ve kronolojik olarak tanrısal varoluşla son bulur. Kierkegaard inatla bu sıralamaya bağlı kalınmasını ve bireyin bu varoluş aşamalarının birer birer tecrübe etmesi gerektiğine inanır. "Hakikat özneldir, öznel hakikattir." deyişini çoğu zaman yineler. Onun için hayat bir anlam bulmak ve o anlam için var gücüyle mücadele etmektir.
Bana kattıklarının anlamı sonsuzdur manevi abim... Her neredeysen (muhtemelen hiçliğin uçsuz bucaksız boşluğunda huzur bulmuş.) bana mektup yazmayı sakın unutma, sonra sana trip atarım ona göre!