önce varolan sistemin bir noktasına değinerek biraz da determinist bir yaklaşımla gelecek için ideal politik tabloyu ortaya çıkarmaya çalışacağım. bunun için pek fazla veri kullanılabilir. ve nihayetinde siyasette iki kere iki dört etmiyor. şuradan yola çıkmak istiyorum ki; ezelden beridir ve şimdi de türkiye'de siyaset yapma biçimi şu yaklaşımla ilerliyor;
bizim ideolojimiz mükemmel, biz doğru yoldayız ve ülkeyi belirli bir kafayla yöneteceğiz. bu partiye oy vermek için de savunduğumuz değerlere gönül vermiş olmanız lazım. örneğin chp'ye oy vermek için seküler- atatürkçü olmak zorundasın, mhp'liysen milliyetçi olmak durumundasın. akp li isen dindar. dolayısıyla siyasi mekanizma yığınların kendi kavrayışlarını, yaşam görüşünü ve öğretisini dönüştürerek belli kalıpta bir ideolojiye inanması, ikna edilmesi, hatta tahakküm kurulması üzerine kurulu bir şekilde ilerledi, ilerliyor.
eğer gerçek anlamda demokratik bir düzene yaklaşacaksak rasyonel bir çerçevede şunu düşünmek gerek; türkiye gibi onca farklı etnik-mezhepsel kimliği olan, onca çeşitli sağ-sol fraksiyonlar içinde herkesi toplamak, kimse kendi yaşam görüşünden feragat etmeden kendi benliği ve rengiyle ortak değerler etrafında buluşabilir mi, asıl mesele bu olmalı. ancak bunu ulusalcı bir söylemle türk etnisitesi üzerinden yaparsanız çuvallarsınız. teoride namümkün görünmese de çok çeşitli inanç ve etnik kimliği olan bir coğrafyada pratik işlerliği yok bunun. zaten siyasi tarihimiz da bunu kanıtlar nitelikte. hatta bu anlayış daha çok tıkanmalara ve çatışmalara yol açıyor. demek ki başka bir yol gerek. enikonu bakarsak akp bir yönüyle kendi formülüyle bunu başardı. tüm sağ oluşumlar dini hassasiyetler altında bir şemsiyede buluştu. tabi sol diye bilinen kesim de öyle bir dil kullandı, öyle bir tavır takındı ki sağcıların ekmeğine elinden geldiğince yağ sürdü. şimdi dindar bir insan neden gidip chp'ye oy versin?
(ayrıca ortalama bir insanın fikirlerini çok keskin biçimde değiştirmesi çok zor. bu yüzden akp dışındaki diğer iki büyük muhalefet partisinin oy oranı kemikleşmiştir, -tabi daha ikna edici bir hareket çıkmadığı sürede. bu yüzden de iktidara gelme ihtimalleri yok denecek azdır)
aslında türkiye'de sol için şöyle bir cephe açık ve bu aslında dallanıp budaklanmaya çok müsait; -ki buradan yürünebilir..
şunu söylemek olurlu ki; sol, sağı içine almaya daha müsaittir aslında. yani onun felsefesini eritmeden, jakobence dönüştürmeye çalışmadan eşitlikçi temelde ona da yaşam hakkı tanıyarak... bunun nedeni bir anlamda, sol mantelitedeki eşitlik, özgürlük, modernite, farklılıklara saygı ve hoşgörü gibi kavramlarının daha baskın ve oturmuş olmasıdır. örneğin seküler-sol görüşün ağır bastığı toplumsal birimlerde sağcı-islamcı kişilikler de barınabiliyor. mesela istanbul'da cihangir, moda, teşvikiye gibi yerlerde islamcı, sağ cenahtan insanlar rahatlıkla bulunabilir, barınabilir, belirli bir çizgide ifade edebilir kenidini. halbuki, muhafazakar ortamlarda ateist, dinsiz birinin barınması, kendisini ifade etmesi ve yer bulması nispeten daha güçtür. bu çerçevede türkiye'ye hakim olması gereken sistemin gerçek anlamda evrensel sol değerlerle yapılan bir politik program olmasını, olması gerektiğini öngörmek sanıyorum bayat bir anlayış olmaz.
ancak türkiye'de öteden beri özellikle chp ve türevlerinin yarattığı sol algısı anlatmaya çalıştığım duruma cevaz vermedi. ortak bir demokrasi çıtası içinde, farkılıkları zorla dönüştürmeye, kendi görüşünü dayatmaya çalışıldı. toplumun tüm kesimleri birbirinden korktu. bir tarafta şeriat gelecek, rejim bozulacak; diğer tarafta camilerimizi kapatacaklar, din elden gidecek minvalindeki korkulardı bunlar. tabi medya ve siyasiler, realpolitik sistem bunu perçinledi, herkes içine kapandı. akp ise işte bu kesimin korkularından beslendi ve tabanına çok iyi pazarladı.
evet, akp; yani islamcı taban varolan kemalist baskıcı sistemin şamarını yiyerek belli bir mücadele birikimi ve metodu ile yükseldi. devlet sistemine hakim olan askeri-sivil bürokrasi ise hiç bir zaman halkın tam olarak desteğini alamadı. hep perde arkasındaki aygıtlar ile gücünü tahkim etti.
ancak islamcıların miladı orta vadede artık doldu. yapacak yeni bir şeyleri kalmadı, dibine kadar boka battılar.
fakat şimdi ise, hdp ile harika bir fırsat ve sinerji gelişiyor. yani bir alevi, ermeni, eşcinsel, islamcı, kendi kimliğini inkar etmeden, kendi benliği ve rengiyle bu harekete dahil olabilir.
senelerdir 'aman oylar bölünmesin' denerek verilen oylar ise orta vadede yavaş yavaş saf değiştirecektir.
bu hareketin belki de en temel dinamiği, ne mezhepçi ne de kimlikçi bir siyaset güderek evrensel değerler etrafında kümelenmeye çalışmasıdır. bu muazzam bir proje. elbette eksiklikleri, yanlışları, ifade sıkıntıları yok değil. ancak yakın dönemde bu hareketin toplumda hatırı sayılır bir umut yarattığı da ortadadır. mezhepçi ve kimlikçi siyasetin artık yok olmaya başladığı yeni dönemde yeni vizyoner çizginin gelecekte nasıl olacağını, olması gerektiğini öngörmek te çok zor olmamalı.
evet, islamcılar belirli bir mücadelenin ürünü olarak güçlendiler. şimdi ise sıra kürtlerde. onlar da mücadele ettiler, hem de mücadelenin alasını.. meşru gücüyle haksız şiddetler uygulayan, her anlamda tekçi ve kısıtlayıcı davranan devlet gücüyle savaştılar. şimdi burada şu handikapın da altını çizmek gerek; acaba islamcılar gibi tek kanallı ve vahşi bir siyaset güdüp başka kesimleri hiçe sayıp onları küçültecekler mi, yoksa daha demokratik ve insancıl mı davranacaklar? bu hareketin içindeki çok çeşitliliği düşündüğümüzde, izlemeye çalıştıkları ilkeli siyasete baktığımızda, geçmiş mağduriyetlerden beslenip aynı türden yeni mağduriyetler yaşatma ihtimalinden bahsetmek temel dinamiğine baktığımızda çok olası görünmüyor.
evrensel değerlerle yapılmaya çalışılan bu yeni siyaset elbette çeşitli şartlanmışlıklarla eleşteriliyor. bunların da başında temelinde bir 'terör' hareketinin olması geliyor. yıllar boyu yaşanan olaylar ve birikmiş acılar olsa da artık o 'terörist' denilen hareketin yeni stratejisi de bu;
evet, pkk ile olan kesişim konusunda ise, şu söylenebilir belki;
işte yıllarca süregelen bir mücadele kendi sınırlarını aştı. demokrasi ve özgürlük mücadelesini sekülerlerle, islamcılarla, sol-sosyalist tabanla, alevilerle, kıcasacı devletin tekçi politikaları karşısında kendini ifade edememiş, mağduriyetler yaşamış kesimlerle birleştirmek istiyor. ben yalnızca kendim için değil, bütün ezilmişlikler için savaştım diyor. demokratik haklarımızı hep beraber alalım diyor.
bu mücadele artık geziyle de beraber sokaklara taştı, batıya indi. geniş kitleler devletin o ceberrut yönüyle karşılaştılar; devlet ve medya şu kısa zamanda bunları bunları yaptıysa doğuda kimbilir neler yapmıştır diye düşünmeye başladı. dolayısıyla öyle bir iklim içindeyizki aslında, tüm rüzgarlar hdp lehine.