Kalmış mıdır böyle birşey bilmiyorum.
En genel tabirle, şehir kimliği üzerinden şekillenen aidiyet şekli dersek, yerinde olur diye düşünüyorum.
Lakin herseyin ve herkesin her yerde oldugu küresel çağda böyle bir aidiyet türünden bahsetmek ne denli anlamlı olur, bilemiyorum.
Yaşadığım şehre şöyle bir bakıyorum da, iranliların alışveriş yapıp caddeleri ve otelleri işgal ettiği, afgan azeri ve pakistanlıların mülteci olarak kaldığı, suriyelilerin dilencilik yaptığı, başka şehirlerden ve hikayelerden gelme on binlerce öğrenci ve çalışanın şehir ortamına aktığı ve en nihayetinde hakkarililerin koloniye çevirdiği bu şehrin otantizminden bahsedilebilir mi? Yerli halkın tamamına yakını da başka sehirlere göç etmiş haldeyken...
Kendi hayatıma baktığım vakit de aynı şeyleri görüyorum.
Küreselleşmeyi izah ederken kullanılan çok çarpıcı bir örnek vardır. Bu örneğe göre en basitinden yaşadığınız evin beyaz eşyası almanların, elektronik edevat japonların, binilen aracın üreticisi ise amerikan ya da fransız vs. Bundan daha çarpıcı olanı ise dünyanın farklı farklı cografyalarinda üretilip de evinizde biraraya gelen bu dehşet mobilizasyonu oldukça doğal bir durum olarak algılamamız...
Müzik çalarında altı yedi dilden şarkı bulunan insanların çağında şehir milliyetçiliği fanteziden ibaret duruyor.
Yeni yüzyılda, ulus devlet modeli dahi tartışma konusuyken, şehirlere olmadık anlamlar yüklemenin pek bir anlamı yok.