'saplantı' tdk'da şöyle geçiyor: Kişinin, etkisinden kendini kurtaramadığı yersiz saçma düşünce, sabit fikir.
Şimdi efendim 'aşık' diye geçinen kimse evvela bir aşka sahiptir. Peki aşkın saplantılı olması nasıl oluyor?
aşk, saplantıdan daha üstün, daha ilginç, derecesi daha yüksek bir hâldir. Yani saplantı nazara verilerek aşkın büyüklüğünü anlatmak aşktan gafil olmakla birdir. Tam tersine şöyle bir cümle kurulabilir: aşık derecesinde saplantılı olmak.
Saplantı da kişi kendisini o düşünceden kurtaramaz, dedik. Aşkta ise kişi, o etkisinden kurtulamadığı duygu ve düşüncenin kendisi olur. bu durumu meşhur ilim öğrenme kaidelerine benzetirsek şöyle olur: saplantı derece bakımından ilim öğrenme tekniğindeki "ayn-el yakîn"e benzer. Yani burada kişi ayan beyan öğreneceği şeyi görür duyar. Bu mesela bir ateşi izlemek ve ateşin yandığından emin olup onu bilgiye dönüştürmek gibidir.
Aşk ise şu tekniğe benzer -ki bu derece bakımından daha üstündür- : kişi öğreneceği şeyi bizzat yaşar. Yani kişi ateşte yanar ve ondan emin olur. Bu "hakk-al yakîn" öğrenmedir.
"Aşk imiş her ne var âlemde
ilim ancak kıyl u kâl imiş"