Sene, seneler önce...
Belki Abdülhamit Haşmetmeap efendimiz hayatta idi.
Bir gün köylünün biri(gelin bunun adını sarı çizmeli mehmet ağa koyalım)
--spoiler--
Sarı çizme türklere ait idi. Rumlar mavi, yahudiler ise siyah giyerdi.
--spoiler--
Mehmet ağa pay ı tahta gitmişti memleketini hayvan tezeği kokan yollarından. belli ki ayağı arnavut kaldırımı taşlarının gettanlığına alışkın değildi. emeklemeye başlayan bebenin ilk adımını atarkenki gayreti ile yürüyordu medeniyetin yol olduğu bir ailemde. alışamam onun verdiği gayretle yürümeye çalışıyordu lakin o an kendini yerde buluverdi. kalkınma farketmişti ki az önce meyhaneden çıkan bir sarhoşum attığı şarap şişesinin kırılması sonucu cam kırıkları yolun dört bir tarafına saçılmış olup mehmet ağanın elini kesmişti. o an ne yapacağını bilemeyen mehmet ağa bir hışımla kahve'nin olduğu tarafa doğru yöneldi. şu yaralı parmağa şey yok mu nidaları eşliğinde bir sağa bir sola volta atıp duruyordu. van kimse sarı çizmeli mehmet ağanın dediğini anlamamıştı. ama mehmet abi diyordu ki köyde zülfo ağa nın yaralı parmağa yaşarsan eğer dur dediği aklına geldi. şehrin insanı ilk defa duymanın verdiği hayretle birbirlerine yakışıyorlar. ağalar ağalar aranızı şu parmağa içecek yok mu demişti son son defa son defa.
evet o gün bugündür öyle bir kelam neşvünema günümüze kadar darbımesel olarak gelmiştir.