istediğin şeyi hedeftekine yaptırabilmek için gereken en temel duygulardan biri. Öyle bir yaptırımı var ki hem sevdiğin hem de nefret ettiğin kişi/varlıktan korkabiliyorsun. Korkutarak istediğini elde etmek ne derece etik bu başka bir konu ancak şu zamana kadarki gözlemlerime göre belirli bir bilinç seviyesine ulaşmamış insanlar kesinlikle ve kesinlikle istemedikleri bir şeyi korku faktörü olmadığı sürece yapmıyorlar veya yapmamaları gereken bir şeyi (kime göre neye göre bu da tartışılır) korku olmadan yapmaktan vazgeçmiyorlar.
Bunun en güzel örneğini çocuklarda görebilirsiniz. Deli gibi sevdikleri anne-babalarının bile sözlerini canları istemezse dinlemezler. Bunu kimi zaman meraktan yaparlar (elektrikli eşyalar ve prizler ile oynamak gibi) kimi zaman da yaşları gereği (2 yaş sendromu) tamamen gıcıklıktan ve inattan yaparlar.
Deneyimlerin etkileri de yadsınamaz elbette. Çocuktan daha büyük, daha bilgili ve deneyimli, daha kudretli olan büyüklerin ikazları binbir zarar ile gerçekleşmeye başladığında yani musibet ve nasihat durumu söz konusu olduğunda insanoğlu bir şeylerin daha fazla bilincine varmaya başlıyor. işte tam da bu noktada tıkır tıkır işleyen (kitleler için genel olarak söylüyorum - bireysel bazda değişiklikler olabilir tabii) sistemler ortaya çıkıyor: hukuk gibi, din gibi, eğitim gibi, askeriye gibi... Her birinin temeli, ciddi bir yaptırımı olan bu duyguya dayanıyor.