boynerdeyim. tarihler çok yakını gösteriyordu. anlatayım.
kendime mütevazi bir ayakkabı almak için en yakındaki boyner'in yolunu tutmuştum. columbia reyonuna gittim direkt. tezgahtar kolay bir müşteri olduğumu hemencecik anladı. ayağımdaki kışlık columbia botlarımı görmüştü çünkü hınzır. satış politikasına ben de yağ sürdüm. bak dedim bu ayakkabıyı 6 aydır giyiyorum ve havalar ısınmasa emin ol bir 6 ay daha çıkarmam ayağımdan. güldü. tabi ki dedi. bakın bu yeni sezon. üstelik yağmur yağsa bile içindeki özel kumaş sayesinde nemi dışarı atan dry bilmem ne teknolojiye sahiptir. falan filan derken zaten ayakkabının tipinden ve rahatlığından hoşlanan ben hemencecik tav olmuştum. alıyorum dedim. denediğim 42 numaraydı. ama bunun 41 i olur bana dedim. çocuk gitti bir kutuyla geri döndü. bu arada sakın ola ki ayakkabı numaram ile bazı uzuvlarımdan paralellik kurmaya çalışmayın. çünkü yok öyle bir dünya. sizi bu düşüncenizden men ederim. matematikte ters orantı diye bir şey vardır di mi ama. en sevdiğim ters orantı sayı problemleriyle alnınızı ters ters karışlarım. neyse konumuza dönüyorum. döndüm. eve gidip tekrar denediğimde arkadaki potluk dikkatimi çekti. dil kısmına baktığımda ne göreyim 42...
hayal kırıklığıyla yemekten sonra geri döndüm. eğer bu satış politikanızsa bundan hiç hoşlanmadım diye atarımı yaptım. bin bir özür ve personelin yeni başladığını söyleyen savunmayla bu işin iki gün içinde halledileceğini başka bir mağazadan getirtileceği söylendi bana. atarımı yapmış olmanın verdiği rahatlıkla hay hay dedim. uzatmaya ne gerek vardı di mi ama. 2 gün sonra haber verdiler. burkino fasodan istanbul'a yeni transfer olmuş siyahi bir futbolcu gibi heyacanlıydım. müşteri hizmetlerine girdim. iç kısımdaydı. değişim kartımı gösterirken mavi gözlü şık siyah takım elbiseli bir güzel hatunceğiz geldi. tavırlarından yüksek rütbeli olduğu anlaşılıyordu. ayakkabımı değişim elemanından aldım. içini açtığım sırada onunla göz göze geldik. başka bir konu için diğer ayaktaki elamanla gözlerime mavi gözlerini dikmiş konuşuyordu. şöyle cümleler geçti:
- loft pantolonu değişime aldığımızı ve imalat hatası olduğunu söyle.
anlamlayamadım. o kadar yakındık ki. sözleri ve aramızdaki alakasız kilitlenme anlamsız gibi görünüyordu.
birdenbire ben
+ ben o değilim dedim.
şaşkınlıkla bana bakmaya devam etti. o sırada ben ayakkabı numarasını kontrol etmiştim ve kutunun kapağını kapatmak üzereydim.
- elbette siz değilsiniz. siz güzel bir ürün almışsınız. dedi.
+ evet güzel bir ürün dedim. gülümsedim.
- yardım edeyim dedi.
kapağı kapatmak için kutuya elini attı. ben de aynı anda kapağı kapatmaya çalışıyordum. ellerimiz birbirine değdi o an. kapak kapandı.
teşekkür ettim çıktım. masa başındaki elamana da,
+ii günler dedim. çıktım.
sonra içerde kendime gömlek baktım. hoşuma gitmedi. parfümeriye giderken ne göreyim. yine o. üstüne testerlardan fıs fıs bi' şeyler sıkıyordu. beleşcimiydi neydi. aslında o anda anlamalıydım ne mal olduğunu. yanına yaklaştım.
+ aaa tesadüfe bak. yine siz.
civit mavisi gözleriyle gülümsedi.
- evet dedi.
+ ben sizi daha önce görmüş gibiyim. hiç yabancı değilsiniz.
- ben müşteri ilişkilerindeyim. boyner müşterisiyseniz mutlaka görmüşsünüzdür.
+ müşteri hizmetlerine ilk defa geliyorum ama. paça bile yaptırmam.
- ben her reyonda dolaşırım ama.
+ belki... ( içses kesin reddeliceksin. bu cümleler hayra alamet değil)
+ ama ben sizi çok eskiden tanıyor gibiyim. ( son çırpınışlar, intehar öncesi derin bir nefes alma)
+ benim tarzım bu değildir ama sizden hoşlandım. görüşmek isterim.
sağ elini göreceğim şekilde bir hristiyan yemini eder gibi yukarı kaldırdı. gülümseyerek:
- ben evliyim...
kesinlikle eline bakmadım. civit mavisi gözlerine bakarak:
+ öyle mi, ben evli değilim. özür dilerim dedim. oradan ayrıldım.
poşetimdeki 41 numara columbia ayakkabım bana gülümsüyordu. ben de ona gülümsedim.