emily ağacın kovuğundan çıktığında gördü o kırmızının en güzel tonunu. ağacın yaprakları üzerine altın tozu serpilmiş gibi parlıyordu. emily hayranlıkla ağacı izlerken hala şaşkındı. etrafına şöyle bir bakındı... nerde olduğunu ya da buraya nasıl ve nereden geldiğini bilmiyordu. hafızası boşalmış, her şeyi unutmuştu. kim olduğuna dair nerede olduğuna dair aklında hiçbir şey yoktu. etrafına bakarken gerçekten mutluydu. hayali bir peri ülkesi gibiydi olduğu yer en azından emily öyle düşünüyordu. kırmızı yapraklı o muhteşem ağaçtan başlayarak her şey harikuladeydi. ağaca şöyle bir baktı... sincap yuvası sandığı kovuk aslında hiçte küçük değildi. zaten ağaç başlı başına bir ev kadar büyüktü ve o kovuğun girişi bir evin kapısı gibiydi. ağaca biraz daha göz gezdirince, çok yüksekte duran ağaç evini de görmüştü. merakla ağacın etrafına baktı, belki yukarı çıkmasını sağlayacak bir merdiven vardır diye... ağacın etrafına bakarken birden bir canavar sesi, bir kükreme duyuldu. hayır hayır bu bir canavar kükremesi değildi ama ormandaki huzurlu sessizliği bozmaya yetmişti. emily sesi tekrar duymak için etrafı dinlerken kuş cıvıltılarını fark etti... kuşlar şarkı söylüyordu, rüzgâr onlara eşlik eder gibi ağaçların yaprakları arasından geçip yaprak hışırtıları ile güzel bir melodi oluşturuyordu. ardından tekrar o ses duyuruldu. emily en son ne zaman yemek yemişti hatırlamıyordu ve karnı gerçekten acıkmıştı ama yanında ne yiyecek ekmek ne de içecek su yoktu. ve kırmızı yapraklı ağaç yavaş yavaş gözlerini açıp emily'e -demek uyandın küçük hanım dedi... https://galeri.uludagsozluk.com/r/765680/+