öncelikle film uzunluğundadır. ibnelik olsun diye, bir de tüm televizyon kanallarının türk halkınının %100'ünü gerizekalı olarak kabul ettiğinden, 1 hafta içerisinde tüm diziyi yetiştirebilmek için müddet tanınır. öyle 30 dakikada halkım herşeyi anlar, o diziyi yakalamak için elinden geleni verir, reklamcılar da o 30 dakikalık bölüme yüksek sınıfta bir reklam bütçesi ayırır gibi medeni dünya ilkeleri söz konusu bile olmaz.
dizi çekimleri öyle erkenden para verilip, ilk 13 bölüm çektirilip başlanmaz. mümkün mertebe televizyon kanalı size para vermez, sponsor bulun öyle çekin der, ardından bir de üstüne para ister. kasıp bölüm başı 300 milyar üstü bir dizi satarsanız sevinmenize gerek yoktur, lakin kanal size paranızı çoğu zaman 1 yıl boyunca ödemez ve sizin bir yıllık bütçeniz götünüze haşııırt diye girer.
diziyi türkiye'nin en iyi senaristine yazdırsanız bile, oyuncuların hemen hemen hepsi kendi bildiğini okur. ezberleyebildiği ve göt kadar akıllarıyla "benim karakter bu hatta ben buyum" kadarı ekrana yansır. e doğal olarak siz de zaten doğal hayatta karakterine tahammül edemeyeceğiniz embesili televizyonda da izlemek istemezsiniz ve dizi batar.
yönetmen ayrı bir şekilde evlere şenliktir; alkolden ve esrardan kaldırdığı başını "heyo bu çok sanatsal" diye çıkışlarla süsler; cihangir'deki kafede diğer hayatında televizyon izlemeyen arkadaşlarıyla televizyon dizilerinin nasıl olması gerektiği üzerine o tüm hücreleri ölmüş beynini yorar.
siz yapımcı kanadındaysanız, ve tek bir cümle "ulan napıosun?" dediğinizde melankolik olur sete viski şişesiyle gelir.
herşeyi kusursuz yaparsınız torpillerinizi ve gücünüzü kullanarak, o zaman da kimse sizi izlemez; reytinglerde dev bütçenizle dibi vurursunuz.
yani; Mark Burnett bile gelse Türkiye'ye avucunu yalar. sizler de izleyici olarak nah kaliteli bir şeyler izlersiniz.