her insanın davranış şekli, kültürü, sosyal çevresi, eğitim durumu, psikolojik yapısı farklıdır. bu nedenle doğası gereği insanla uğraşmak dünyanın en zor ve zahmetli işidir. eğitimciler, otobüs ve taksi şoförleri, sağlık görevlileri ve bunlara benzer bire bir insanla muhatap olunan meslekler gerçekten çok zor ve sıkıntılıdır. polis ise sürekli ve kesintisiz olarak toplumun en sorunlu ve suç potansiyeli yüksek olan kitleleri ile muhatap olmak durumunda kalması nedeniyle çok daha zor ve meşakkatli, bir o kadar da fazla stresli bir meslek icra etmektedir.
gelişmiş ülkelerin hiçbirinde bir polis'e, normal görevinin yanında sağlık görevlisinin, taksi şoförünün, postacının veya itfaiyecinin yapması gereken işi yaptıramazsınız. ancak ülkemizde polis, çoğu zaman bu saydığımız meslek mensuplarının görevlerini de yapar!
nasıl mı? trafik kazası olur yaralılara çoğu zaman ilk müdahale eden polistir. alkollü veya yardıma ihtiyacı olanların evine bırakılması görevini yaparak taksici olur bir anda, itfaiye ile birlikte yangına müdahale eder, tebliği gerektiren evrakları adreslere götürerek postacılık yapar vs. böylece zaten zor olan polislik mesleği türkiye'de kat be kat daha zordur.
yine gelişmiş ülkelerde suç ve suçluya ulaşılmada halkın duyarlılığı nedeniyle ihbar mekanizması yüzde %80 ulaşmaktayken, bizde tam tersi olur. bu nedenle ülkemizde suç yine suçluya türk polisinin kişisel gayretleri ve özverisi ile ulaşılır. bu zor ve olumsuz şartlara rağmen suç ve suçluya ulaşma başarısı çoğu gelişmiş ülkelerin çok çok önündedir. buna rağmen ne halk ne de yöneticilerinin nazarında "çoğunlukla" saygı ve takdir görmez. hele karşısındakinin makamı, konumu veya maddi durumu iyi bir kimse ise "sen benim kim olduğumu biliyor musun?" türünde sözlere bile muhatap olur. haklı bile olsa çoğu zaman karşısındakinin konumu itibariyle haksız duruma düşer ve aşağılanır.
bu sebeplerledir ki stresin çok yoğun olarak yaşandığı bir ortamda polisin de çok normal davranışlar sergilemesi beklenemez. iş yükü ve stresin etkisiyle çoğu zaman vatandaş ile gereksiz tartışmalara girilir ve zaten kötü olan polis imajını ne yapılırsa yapılsın bir türlü düzeltilemez. bu durum da bir kısır döngü içerisinde döner durur.
polisin içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında bir de siyasilerle olan ilişkileri vardır ki, bu polis müessesesinin ne denli zorluklar içerisinde kaldığını göstermektedir. emniyet genel müdürü, genel müdür yardımcıları, daire başkanları ve il emniyet müdürleri başta olmak üzere polis teşkilatını yöneten kadrolar; hükümetler, hükümetlere yakın siyasiler ve devleti yöneten diğer güçlü unsurlarca atanan kişilerden oluşmaları nedeniyle hiçbir zaman teşkilatın ilerlemesi ve gelişmesi için cesur adım atabilecek kişilerden oluşamaz. çünkü atacakları her adım kendilerini atayan kişilerin menfaatlerine ters bir durum oluşturması halinde koltuklarını kaybetme riski ile karşı karşıya bırakabilmektedir. bu nedenle durumun vahameti ne olursa olsun sessiz kalmaya mahkumdurlar. teşkilat lehine veya aleyhine gelişmeler ne olursa olsun, dışarıdan konuyla alakalı veya değil teşkilat hakkında herkes fazlasıyla yorum-eleştiri yaparken, teşkilatı yönetenler sürekli sessiz kalırlar. Çünkü onlar 657'ye tabiidirler, haklarını arayacak sendikaları dernekleri vs. yoktur, olamaz da! bu durum son yıllarda öyle bir hal almıştır ki, bu sessizlik nedeniyle teşkilatta çalışıp ta genel müdürünün kim olduğu dahi bilmeyen memurlar vardır. Konuşan hemen susturulur ve ya sürülür.
teşkilatın sorunlarını bildiklerini iddia eden siyasilerin büyük çoğunluğu muhalefette oldukları sürede sırf oy kaygısı uğruna polise sahip çıkıyormuş gibi görünmekte, iktidara geldiklerinde ise görmezden gelmektedirler. meslek içerisinden yükselen siyasetçiler bile teşkilat hakkında nutuklar atmakta, ancak daha sonra teşkilatı görmezden gelmektedir. hatta bu ülkede kendi kaprisleri uğruna polisleri azarlayan hatta ve hatta dayak atan siyasiler bile görülmektedir. hükümette hangi parti olursa olsun; sorunlar yumağı haline gelen teşkilata sahip çıkması gereken içişleri bakanlığı ve emniyet genel müdürlüğünce, klişeleşmiş ve teşkilatta çalışan herkesin nefretini kazanan "teşkilatın sorunlarını biliyoruz", "çalışmalarımız sürmekte" ve yıllardır bir türlü sonu gelmeyen ve hiç kimsenin inanmadığı ve bıktığı sözler sarf edilmekte, ama nedense yıllardır bu çalışmalar bir türlü bitirilememektedir. bazı zamanlarda siyasilerin teşkilata yaptıkları müdahaleler ayrıca haksızlıkları artırmakta ve meslek mensuplarının mesleğe küsmelerine ortam oluşturmaktadır. örneğin; emekliliği geldiği halde şark görevine gitmeyen personel, amirlik, yurt dışı ve diğer mesleki sınavlarda yapılan adam kayırma operasyonları, tayin ve atamalarda yapılan tavassutlar-kayırmalar bunlardan bir kaçıdır.
polis teşkilatına hiç bir yardım yapılmadan sadece "hep beklemek" polis teşkilatını halk ile birleştirmek, polis'in öcü olarak görüldüğü yerlerde polis-halk diyaloğunu kuvvetlendirmek, türkiye cumhuriyeti'nin ayrılmaz bekçileri olan polisleri anlamak bu kıstası tüm ülkeye yaymak en başta halk için, teşkilatın sağlam kalması ve işini en iyi şekilde yapması adına kaçınılmaz olacaktır.