AŞTi'de oturuyoruz, yağmur öncesi nemi gibi basıyor ayrılık, anlıyorum!
AŞTi'deyiz, normalde severim burayı, bazen biner Sivas'a sevgilimin yanına kahvaltıya giderim bazen de memleketime götürür beni bu işletme!
AŞTi'deyiz, otobüs istanbul'a yol alacak, sevdiğimi yanımdan alıp götürecek ve en acısı, farkındayım; ayrılık, yağmur öncesi nemi gibi üzerime çörekleniyor. Gözlerimiz birbirine sarıldığında nem dağılıyor, gök gürlemesi gibi yarılıyor göğsüm! Gözlerimi saran bulutlar salıveriyor kendini... Hani erkekler ağlamaz diyorlar ya evet, ben ağlamadım...
Buna ağlamak denemezdi çünkü bu ağlamak üstü bir şeydi!
Bir saat boyunca ayrılacağımızı, beni bırakıp gideceğini bildiğim halde ona yakın olmak istedim. Son bir saat, 4 yıllık bir özlemle gözlerini seyrettim. Sanki daha önce hiç görmemişim gibiydi o kapkara güzel gözleri...
Saat geldi, perona doğru yürüyorduk... Son kez elini kavradım, buz gibi ellerimle... "Üşüdüm!" deyince kıyamadım istemeye istemeye hemen bıraktım ellerini! Sarıldık, ben sımsıkı sarıldım daha sıkı sarılırsam belki gidemez diye düşünerek, sarıldım... Daha sıkı!
Otobüs AŞTi'yi terk ederken ben titreyen ellerimle sigaramı yakmaya çabalıyordum, rüzgâr bile bana muhalefetti! Yakamadım bir türlü... Sigaram yandığında benim de genzim yanıyor; gözlerim dumanlanıyordu.
Zihnim kararmıştı; gece saat bir buçuk... Metro yok, otobüs, minibüs bi bok yok... Ceplerimi yokluyorum, param var çok şükür ama ayın sonunu aydınlık göremiyorum.
Atlıyorum taksiye adresi veriyorum... O istanbul'a gidiyor ben Ankara'da karanlığa gömülüyorum!