sancak

entry124 galeri video9
    91.
  1. Geleneğe göre Anadolu'da Selçuklu hâkimiyetinin sonlarına doğru sancak özellikle ilk Osmanlı hükümdarının temlik alametlerinden biri olmuştur. ilk Osmanlı tarihlerinde, Karacahisar'ın Osman Gazi tarafından fethinden sonra Anadolu Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubad'ın bu fethi kutlamak için Osman'ın yeğeni Ak Timur vasıtasıyla ona bir sancakla takımını gönderdiği bilgisi bulunur. Aşıkpaşazade'ye göre Osman böylece sancak beyi olmuş ve adına ilk hutbe okunmuştur. Ancak bu dönemlerde temel idarî birim olarak sancak teriminin kullanıldığı söylenemez. Bunun en önemli sebebi Osmanlıların erken devirlerinde idarî terim olarak sancaktan ziyade subaşılık ve vilayet gibi terimlerin bulunmasıdır. Osmanlı Beyliği'nin erken dönemlerini anlatan kroniklerde askerî ve idarî bir terim olarak Yenişehir'in "bey sancağı" şeklinde anılması ihtiyatla karşılanmalıdır. Çünkü bu tabirin ilk devirlerden ziyade, beyliğin güçlenip civardaki Türkmen beyliklerini ilhaka başladığı XIV. yüzyıl ortalarına doğru kullanıldığı açıktır. Sancak sözü ancak XV. yüzyılda "idare ve kumanda" anlamları yanında artık "idarî bölge" manasında da geçmeye başlamış olmalıdır. Bu bağlantıda sancak teriminin ilk dönemlerde şüphesiz askerî bir ağırlığı vardı. Ancak zamanla eyaletlere bağlı sancak beyi idaresindeki idarî bir bölgeyi de ifade etmiştir. Böylece Osmanlı tımar sistemi içinde hem bir gelir dilimini belirten dirlik ve askerî birlik, hem de o sancağa bağlı tımarlı askerlerin bulunduğu bölgeyi tanımlamaya başlamış, bu sonuncusu bir idarî birim tanımı olarak da yaygınlaşmıştır. Osmanlıların Rumeli'ye geçmesi ve fetihlerin bu yönde yoğunlaşması sonunda bölgede yeni sancaklar oluştu ve 1361 yılından sonra Balkanlar'daki fetihlerin hızla artması sancaklar üzerinde bir kontrol mekanizması kurulmasını zarurî hâle getirdi. Bunun neticesinde I. Murad lalası Şahin Paşa'yı Rumeli'deki beylere kumandan olarak tayin etti. Böylece Osmanlılarda beylerbeyi kavramı ortaya çıktı ve Osmanlı taşra teşkilatında beylerbeyliği, sancaklar üzerinde bir kontrol mekanizması oldu. Eyaletlerin alt birimi olarak görülen sancakların kaza, nahiye ve köyler gibi belli coğrafi sınırı vardı. Eyaletleri teşkil eden sancakların en yüksek idarecisi sancak beyi (mir-i liva) idi. Sancak beyleri sancağın merkezindeki kazada ikamet ederdi. Sancak beyini sancağa bağlı diğer kaza ve nahiyelerde "zaim", "subaşı" yahut "voyvoda" denen ve daha çok asayiş işleriyle görevli olan bir kişi temsil ederdi. Sancak beylerine ait vergiler bunlar tarafından toplanırdı. Sancak beyleri "seyfiye" veya "ehl-i örf" adı verilen zümrenin içinde yer almaktaydı. Genelde Enderun’da yetiştikten ve taşrada çeşitli hizmetler gördükten sonra, bu göreve tayin edilirlerdi. Sancağındaki subaşı, alay beyi, dizdar ve sipahi gibi ehl-i örfün amiri olan sancak beyinin başlıca görevi bölgesinde asayişi sağlamak ve sipahi-reaya arasındaki münasebetlerin kanuna uygun biçimde yürütülmesini temin etmekti. Bunun yanında sancak beyi, herhangi bir sefer esnasında sancağının tımarlı sipahileriyle birlikte bağlı olduğu eyaletteki beylerbeyinin kumandası altında sefere katılırdı. Ayrıca sancağıyla ilgili olarak merkezden gönderilen fermanlardaki konuların halledilmesini sağlardı. Bu arada sınır boylarındaki sancaklarda görevli olan sancak beyleri komşu ülkelerle doğrudan doğruya temaslarda bulunur ve bu ülkelerle ilişkileri anlaşmalara uygun biçimde yürütürdü. XVI. yüzyıl kaynaklarından anlaşıldığı kadarıyla sancak beylerinin bir sancaktaki görev süresi bir ile üç yıl arasında değişmekteydi.
    0 ...