lise arkadaşıma deli gibi aşıktım. 3 yıldır beraberdik. onu görmediğimde, sesini duymadığımda gül gibi soluyordum. o benim yaşam kaynağım, geceleri yıldızlara bakıp hayal kurma sebebimdi. onu askere yolladığımda bi yanım eksik kalmıştı. olsun '' telefon var, mektup var'' diye kendimi avuttuğum, telefonun başını beklediğim, ses çıkmayınca dünyanın en huysuz insanına dönüştüğüm günlerim başlamıştı.
yazdığı mektupları defalarca okuyor, kokluyordum. ama bu bana yetmiyordu. sonunda üniversite'den bir arkadaşımı ziyaret bahanesiyle izmir yollarına düştüm. hayatımın en güzel , en uzun yoluydu. onu haftasonu iki saat görebilmek için aileme yalan söylemiştim. görüşme sonrası ankara'ya dönmüştüm.
günler, aylar böyle geçti. telefonları, mektupları beni oyaladı. tam 16. ayda '' o '' değişti. kaçmaya, aramamaya başladı. döndüğünde eski sevgillisiyle görüştüğünü, kafasının karışık olduğunu söyledi. ben iletişimi kestikten sonra dönmem için çok uğraştı.
dönmedim.
hem arkadaşımı, hem sevdiğimi kaybetmiştim. toparlanmam bir yılımı aldı. ben yoluma gittim. 20 yıl, evet tam 20 yıl sonra facebook'tan arkadaşlık isteği yolladı. ne de olsa tüm katiller cinayet mahalline dönerdi. aynı nefret ve öfkeyle engelleyip, kısa bir şoktan sonra normale döndüm.
ama ne zaman asker ya da asker yolu bekleyen birini görsem irkilirim. yine de soruyorum kendime. şimdi olsa bekler miyim diye.cevap beli. ben sevdiğimi beklerim. sonu yalanda olsa beklerim.