gemi battıktan sonra çocuk filikadan can simidi atıyor insan zannettiği o karartıya. kaplan olduğunu anlayınca itiyor kürekle tekrar okyanusa göndermek istiyor fakat kaplan direniyor, mücadele ediyor can havli ile kendini filikaya atıyor. ona yapılan bu iyiliğe minnet duymak zorunda değil, doğası gereği de vahşiliğini devam ettiriyor bir süre. can borcunu da sırtlanı öldürerek ödüyor. fakat sonra zor yaşam şartları gereği ve biraz da "eğitimle" yeni efendisine karşı itaatkar ve sakin, uslu tavırlar sergiliyor.
maceranın sonuna doğru meksika kıyılarına vuran filikadan ayrılıyor bu ikili. herkes kendi doğasına yürüyor. zaten doğasından edilmiş, bir hayvanat bahçesine satılmış sonra da kıç kadar filikada bir velede tahammül ederek onu yememiş bir kaplan ormanı görünce topukluyor ve basıp gidiyor kendi doğasına bitkin, zayıflamış ve gururlu bir halde. arkasından sızlanan dövünen terk edilen aşıklar gibi ağlayan çocuk da sitem ediyor, vay efendim kaplan bir veda bile etmedi diye. kaplan yaşam şartları gereği takiye yapıyor. özgürlüğüne kavuşunca da iplemiyor haliyle.
kaplan dönüp bir veda bakışı atıp orman ile çocuk arasında kalmadıysa, direk yoluna devam ettiyse ve arkasına bakmadıysa bu biraz olsun hayatında itaat etmiş olmanın utancından ve onurundandır. geriye bakmak istememesinden ve her şeyi unutmak istemesindendir. bir "asil vahşi" işte böyledir.
ne demiş roland barthes: "`bir daha asla' ölümsüzün sözüdür."