günlerden bir gün bütün geride birakiğiniz yolun aptallıklar ve sabalakliklarla örtülmüş oldugu fark edersiniz.
ömrü hayatiniz boyunca kovalayip durdugunuz ve becerdiğiniz de - insan yeter ki istesin telepati ile maddenin atomlarini parcalar- verdiğiniz bedellerin alinan ödülerden fazla kat ve kat fazla oldugunu görürsünüz.
santim santim binbir eza ve cefayla kazandiğimiz mevziler ve vaad edilen topraklarin bir bataklik oldugunu farkederiz.
önümüz yokus arkamiz yokustur.
bir hayya kuyusunda beyhude yere gömdüğümüz gencliğimizi, yasama sevincini ne bileyim kurbağa hayvaninin sindirim sistemnie gömeriz.
bize calis kazanirsin derler.
ama niçin kazaniyoruz.
yiyemeceğimiz paralari kazanmak için calisiyoruz.
yasayamayacağimiz günler için zamanlar satin aliyoruz.
daha dogru alamiyoruz.
bana bir gül verin yahut siktirin gidin dobraliğindansa anlamsiz pazarliklar ile bogusuyoruz.
biz pazarliğimizin neticesinde üstümüze düseni yerine getiriyoruz ama bizle pazarlik yapan hayat kaypaklik yapiyor.
gözleri baglanmiş dolap beygiri ha babam dönüyoruz,
dönüyoruz dönüyoruz ve birden fark ediyoruz.
ulan bir arpa boyu yol alamamişiz.
yulari havaya atip göz baglarini yirtiyoruz.
ondan sonra dört nala vadilere kosuyoruz.
gercek hayatta bu kadar basittir hersey.
mantiksizliklar içinde elbette yol bulunur.
ne diyordu benim cok sigara içen silindir sapkali kadim siyah beyaz renkli mon ami'm bir parcasinda:
bize hiçbir sey ifade etmeyen rüyalari
çok geç olmadan insan
baska gözlerle görmeli
çünkü onlar bizi sıklıkla
sonradan üzerinde yürüyecegimiz
yollara yöneltirler.
sözün özü;
ve hayat bir kez daha hayat senaryonun disina cikiyor...