"Günün birinde aklın ziyalarıyla aydınlanan bir nihilist, küçük kilisenin mihrabını süsleyen ilâh ve azizlerin resimlerini kırdı ve mumlan söndürdü, biraz sonra da o resimlerin yerine bazı Tanrı tanımaz filozofların resimlerini koydu, mumları tekrar yaktı. Dinî inançların mevzuu değişmişti; fakat dinî hislerin değiştiği söylenebilir mi?" le bon - kitleler psikolojisi
evet, inanmamanın da bir inanç olduğu gerçetir. ateist aklı merkeze koyup inanmamasının sebeplerini rasyonaliteye bağlar. oysa ki aklı ilk kez ve en açık şekilde ortaya koyan görüş olan liberalizm bile insanın aklının gerçekliği kavramada yetersiz olduğunu söyler. Zaten siyasi çoğulculuk denilen, denge ve fren sistemi, kuvvetler ayrılığı gibi kavramların istisnasız hepsi işte bu egemenliği gökten yere indiren görüştür. Sadece geçmişte kutsal olan tanrı fikri bu kez kutsal olan akla (ama nasıl bir akıl o da çok tartışmalı) indirgemiştir. tabi işin ilginç yanı da şu modernitenin akılcılığının getirdiği bireyin yalnızlaşması,toplu intiharlar, savaşlar, soykırım, insan üzerinde deneyler yapılması gibi sapmlar da modernitenin akılcı materyelist felsefesinin bize getirdikleridir. "soykırım", "faşizm" gibi kavramların hepsi moderniteden çıkmıştır. ilginç değil mi milliyetçilik bile inançsızlıktan ortaya çıkmıştır. falan falan çok uzar bu.
çok uzun uzadıya yazılabilir ama ateizmin de bir inanç olduğu açıktır. başlığa dönecek olursak ateislerin bugün bu hale getirdikleri dünyayı beğenmemeleri de çok tuhaf. ve dünyanın bunca sapkınlıklarını hala dinlere ya da başka yerlere bağlamaları.