atatürk ve cumhuriyet düşmanı yeni akit gazetesinin über tarihçi yazarı Yavuz Bahadıroğlu'nun yazdığı köşe yazısının konusu efenim.
yazıyı herkese sunuyorum, neresinden tutsanız çöp. atatürk mevki ve makam peşindeymiş, o yüzden padişahın kızına göz koymuş ama hünkarımızın namuslu kızı istememiş, atatürk ingilizlerle savaşamayız demiş, ingiliz gazetelerine halife olmak istediğini beyan etmiş atatük vs vs vs... buyurunuz.
haaa über sonic tarihçi kadir mısıroğlu bu yazıya kesin el "atmamıştır". çaktırma.
--spoiler--
Atatürk isteseydi halife olurdu diyorlar, gerçekten olabilir miydi?..
Tarih olsaydı-bulsaydı tekerlemelerinin üzerinden okunmaz malum, belgelerin ve gerçeklerin üzerinden okunur...
Mustafafa Kemal Paşanın saraya damat olup Enver Paşa gibi bir statü kazanmak istediğini herkes biliyor...
Hikâyesini kısaca anlatayım...
Sultan Vahideddinin iki kızından biri olan Sabiha Sultana (diğeri Ulviye Sultan), o tarihte kendine statü arayışı içinde olan Mustafa Kemal talip oldu...
Aralarında bir aşk olması imkânsız gibi bir şey; çünkü kızı ancak bir veya iki kez görmüştü (Sabiha Sultan bir kere gördüğünü söylüyor), zaten bu yüzden Mustafa Kemalın statü arayışı diyorum.
Bu talep evlilikle sonuçlanmadı, zire Sultan, son Halife Abdülmecid Efendinin oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendiye âşıktı (zaten sonunda onunla evlendi).
Sabiha Sultan, Mustafa Kemalin kendisiyle evlenmek istediğini yıllar sonra verdiği bir mülakatta doğrulayacak, Suat Hayri Ürgüplüye yazdırdığı kısa hátıratında, Mustafa Kemal Paşa sizi istemiş, pederiniz razı olmamış, doğru mudur? şeklindeki soruyu şöyle cevaplandıracaktır:
Evet, istemiş. Benimle konuşmuş değildir ama ben çekindim ve istemedim. Zira, önümde hiç de iyi örnek olmayan Enver Paşa ile Naciye Sultanın hayatı vardı.
Bu evlilik gerçekleşseydi, olaylar farklı gelişebilirdi, ama gerçekleşmedi.
Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele kazanıldıktan sonra, halife olma niyetini birkaç kez seslendirdi, hatta bazı yabancı gazetecilere, böyle bir teklif gelmesi halinde kaçınamayacağı yolunda beyanlarda bile bulundu.
Aslına bakarsanız islam dünyası da büyük ölçüde buna hazırdı: Çünkü Milli Mücadele döneminde Mustafa Kemal Paşa, islam dünyasını esir eden ingiliz emperyalizmine kafa tutan adam olarak gözüküyordu. Zaten bu yüzden Milli Mücadeleyi duaları ve paralarıyla desteklemişlerdi.
Ancak Lozan görüşmeleri durumu değiştirdi. ingiltere, sömürü düzenine engel teşkil ettiğini düşündüğünü hilafeti çoktan kadırmayı plânlamış ve adım adım bu noktaya gelmişti.
Lozanın galip devletler tarafından kabulü, Musul ve Kerkük başta olmak üzere bazı topraklarımızdan vazgeçmemize ve ayrıca hilafeti kaldırmamıza endekslenmişti.
Görüşmeler bu yüzden kesildi. inönü ülkeye döndü. Mustafa Kemal Paşa ile görüştü ve dayatılan şartlar kabul edildi.
O günlerde Mustafa Kemalin yabancı gazetecilere verdiği beyanat ilginçtir: Özet olarak, ingiltere ile savaşacak durumumuz yok demiştir. Bu her istenileni yapmak zorundayız anlamına gelmektedir.
Nitekim inönü, Mecliste hırpalanmış, vatanı satmakla suçlanmış, ne var ki Birinci Meclis lağv edilmiş, ikinci Meclis ise her istenileni yapacak isimlerden oluşturulmuştur.
inönü de Lozana dönmüş, andlaşmayı imzalamıştır.
Ne var ki, Lozan Andlaşmasının ingiltere parlamentosunda tasdiki geciktirilmiştir. Ne zamana kadar derseniz, hilafetin kadırılmasına kadar...
Türkiye hilafeti kaldırdıktan birkaç gün sonra, ingiliz parlamentosu tarafından Lozan onaylanmıştır.
Ne tesadüf!
Atatürkün kendini halife ilan ettirmesinin başka engelleri de vardır:
Halife demek sadece Türkiyedeki Müslümanların değil, onlarla birlikte dünya Müslümanlarının da lideri olmak demektir ki, bu öncelikle dindar olmayı gerektiriyor...
Yani imanın tüm şartlarını, tüm Kuran ahkâmıyla (ki adıyla-sanıyla buna şeriat derler) birlikte benimsemek...
Ve hem takipçisi, hem de savunucusu olmak...
Yani, namaz kılacaksınız, oruç tutacaksınız, her türlü haramdan sakınacaksınız, gayrimeşru zevklerden uzak duracaksınız...
Fakat bunlar da yetmez: Ümmetin de böyle yaşaması için çaba harcayacaksınız...
Uzun zaman öyle gözükmesi, hilafetten sitayişle bahsetmesi biraz da bu yüzden olsa gerektir.
Lozandan sonra durum büsbütün değişecek, Çankaya köşkünde her akşam rakı sofraları kurulmaya başlanacaktır.
Ve Atatürk de kendisini hilafetten de saltanattan daha güçlü bir konuma getirip Tek Adam olacaktır!
--spoiler--