harbiden her yerde var bu insanlardan. insan mı demeliyim acaba? eşyanın doğasında bir şeye ait olma, bir şeyi benimseme, bir şeyi kendinden daha çok düşünme ve sevme, kayırma varken, tanrı'nın göğüs kafesine kalp koyduğu, düşünme yetisini verdiği, akıl verdiği bu varlığa insan mı demeliyim acaba?
sanmıyorum ama neyse. çünkü; bu kişi insan olduğunun farkında değil ki, insan olmanın gerektirdiği hiçbir durumu hissedemiyor ki. ilk hayal kırıklığında yok saymaya çalışıyor evrenin yaratılış nedenini. ilk hayal kırıklığında, yok saymaya çalışıyor tanrı'nın göbek adını. ilk hayal kırıklığında, yok saymaya çalışıyor, leyla ile mecnun'u, ferhat ile şirin'i. kerem ile aslı'yı. romeo ile juliet'i...
ilk hayal kırıklığında yok saymaya çalışıyor her şeyi.
kuyruk acısını aşk üzerinden gidermeye çalışıyor. o kadar bencilce ve o kadar çocukca davranıyor ki, mutlu olduğu zamanlarda kendisinden mutlu ve mesut bir canlı yokken evrende, bitirdiğinde o sevgiyi, bitirdiğinde o aşkı, yok sayıyor.
"aşk diye bir şey yok!" diyerek maval atıyor kalabalıklar arasında. yaşandı diye sevinemiyor. bitti diye üzülüyor. ve bu üzüntüsünü o kadar bencilce ve iki yüzlülükle aksettiriyor ki, birileri de kendisi gibi olsun istiyor.
oysa, mevlana'nın, yunus emre'nin torunu olan sen, hiç mi okumadın ömer hayyam'ın rubailerini. hiç mi, bir yerlerde rastgelmedin mevlana'nın o muhteşem sözüne?