2000lerin başlarıydı, ilkokuldayım o zamanlar (95liyim).
babamın işleri kötüydü, bana o sene boyunca hiç harçlık vermemişti.
ilkokul öğretmenimiz dondurma yememize izin vermezdi.
okulun kapanmasına yaklaşık bir ay vardı sanırım. havanın çok güzel olduğunu hatırlıyorum. şimdi bizim öğretmenin alışkanlığı, matematik problemini çözen herkese ödüller verir.
bu sefer de dondurma yememize izin veresi gelmişti.
yolladı hepimizi kantine. herkes almış dondurmalarını, ben dikilip onlara bakıyorum. sordular sen niye dondurma almıyorsun diye.
diyemedim, param yok diye.
bir yandan da arkadaşlarımın yanından rahatça uzaklaşabilmek için tenefüs zilinin çalmasını bekliyorum, derste yollamıştı çünkü bizi öğretmen.
arkadaşlarım hala şaşkın şaşkın bana bakıyor.
dayanamadım, hıçkıra hıçkıra sınıfa çıktım. gözyaşlarımı silebildiğim kadar silip sınıfa girdim.
birkaç dakika sonra zil çaldı. sınıftan herkes çıkınca öğretmen yanıma gelip eğildi, paran var mı diye fısıldadı.
ağlamaya başladım.
öğretmen de cebime biraz para sıkıştırıp sınıftan çıktı. çok utanmıştım o küçücük halimle.
kantine indim, bana neden dondurma almadığımı soran arkadaşlara parayı çantamda unuttuğumu, o sırada beni hıçkırık tuttuğunu, ve paramı almak için sınıfa koştuğumu söyledim.
yazık lan bana.